Utandım rabbimden çok utandım (Esra’ya mektuplar 16)

26.04.2021
583
Utandım rabbimden çok utandım (Esra’ya mektuplar 16)

Utandım rabbimden çok utandım

Geceniz hayır olsun, hocam. Dün yani cumartesi günü bir işimden dolayı dışarı çıkmıştım. İşimin bitmesi bir buçuğu buldu… Sonra oradaki bir camiye gittim öğle namazını kılmaya… Utandım çok utandım ama Allah´ın huzurunda…

Bütün rekâtları hıçkırıklar, gözyaşları arasında kılmak o güne kısmetmiş, kalkamıyordum secdeden, doğrulamıyordum rükûdan… Namazın sonunda içim biraz olsun rahatlamıştı… İlk kez bir namazda bu kadar ağlamıştım, ilk kez Allah´ın huzurunda o kadar çok utanmıştım… Hıçkırıklarım dualara, surelere karışmıştı…

Sonra kesin bitirmek üzere onunla buluşacaktık… Ve buluştuk da… Konuştum, anlattım gözyaşları içinde… O anlattı ben anlattım… O anlattı ben anlattım… Sonra oturduk bir çay içtik… Hala bir şans verdiğimi duymak istediğini söyledi…

Ama ben kararlıydım… Hiçbir şans vermeyeceğim dedim… Ve konuşmalarının sonu ölmek istemeye çıkmaya başladığında korkularım başladı… Ne geçiyor aklından, intiharı düşünecek kadar aciz misin dedim… Allah´tan o kadar mı uzaksın… Konuştum, konuştum… Sensiz yapamam dedi… Sensiz olamam… Hep mutsuz olurum… Sen olmazsan ben de olmam…

Korkuyordum, çok korkuyordum… Ağlıyordum, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum… Bir insanın ölümüne sebep olmak korkusu sarmıştı beni… İyi olduğunu iyi olacağını nasıl öğrenecektim… Haberleşecek miyiz dedim… Konuştuk, konuştuk… En son arkadaş kalmaya karar verdik… Tamam, hem ölme fikri de gitmişti aklından. Mutluydu, gülüyordu… Bir anda o ağlayış dolu dakikalar geride kalmıştı… İki arkadaş gibi…

Sonra akşam için camiye gittik… Vakit çıkmak üzereydi ama… Namazı kıldım ama ağlayışlarımdan mıdır bilmem bir donukluk vardı namazımda… Sanki huzursuz gibi kılmıştım, tuhaftım ama… Tuhaflığım Allah´a olan sözümü tutup tutamadığımı bilmiyor olmamanın tuhaflığı… Daha sonra eve gitmek üzere minibüse bindim…

Evdeydim artık… Ama içimde bir huzursuzluk, camide başlayan huzursuzluk artmıştı eve gelince… Hiçbir şey yapmak istemedi canım komple bitmemişti çünkü arkadaştık şimdi de… Artık sevgili değildik ama…

Sonra aradı eve vardığımı öğrenmek içindi sanırım… Açmadım, içimden açmak hiç gelmedi… Tuhaftım, çok tuhaf… Sanki bütün duygularım alınmış gibi, duygusuz tepkisizdim… Daha yatsıyı da kılmamıştım…

Gece on birlere geldi saat… Sizden gelen o maili okudum… Ağlayamadım, içime bir taş, koca bir taş oturdu… Zaten korkuyordum… Şimdi sizi de kırmıştım… Başaramamıştım… O güne kadar yaptıklarım boşa mı gitmişti şimdi… Yine en dibe mi vurmuştum… Kendimden nefret ettim başaramadığım için… Biraz daha sağlam duramadığım için… Yine karşımdakine acıdığım için… Oysaki asıl acınacak bendim… Benden daha kötü durumda olan kardeşlerim başarmıştı da ben başaramamıştım… Ben ne kadar iradesizdim. Kötü, iğrençtim…

Sonra bilgisayarı bir hışımla kapattım… İçeriye geçtim, seccademi yere serdim… Abdest alıp seccadenin başına oturdum… Ne kadar oturdum bilmiyorum, belki yarım saat, belki bir saat… Ağlayamadım ama… Allah´ın istediği şeyi başaramamış olmanın utancıyla namaza da duramadım bir türlü… Ve sizi kırmış olduğumu da biliyordum artık… İçimde koca bir taş…

Tüm ümitlerim suya düştü… Peygamberimi görmek, tertemiz olmayı başarmak… Çünkü demek ki samimi değildi tövbelerim… Yeterince samimi değildim ki başaramamıştım… Samimi olanlar başarmışlardı işte… Yazıyordu mesajınızda…

Seccadenin başında oturuyorken, bir hışımla tekrar kalktım ayağa… Niyet ettim şeytana yenilmeyeceğim dedim ve durdum namaza… Ama nerede o önceki namazların huşusu… Huzuru… Makine gibiyim… Ne ağlayabiliyorum ne rahatlayabiliyorum… Farzı da kıldım ve gerisini kılmadım…

Gece üçe kadar durdum ayakta ağlayamadan…

Sonra bugün oldu…

Siteye girdim hemen mesaj var mı diye baktım… Varmış… Okudum ağlayamadım yine… Koca bir şoktu yaşadığım…

Arkadaş olarak kalmak bile yetmişti kazandığım tüm huşuyu kaybetmeme… Allah´a verdiğim söz de, yaptıklarım da ölmüştü sanki… Ölmüş gibiydim… Öyle hissediyordum… Şimdi ne elimde Peygamberim ne Allah´ım ne de siz vardınız… Nedendi peki? Dün yüzünden, sadece arkadaş olarak kalmayı kabul ettiğimden, yani yine taviz verdiğimden…

Öğle ezanı okunuyordu… Aradım… Çok neşeli bir şekilde açtı telefonu… Ama ben hiç de öyle değildim… Görüşmek istediğimi söyledim… Sesimden kötü bir şey olduğunu anlamıştı… Namazı kıldım tüm katılaşmış gönlümle ve dışarı çıktım…

Buluştuk son kez… Evet, son kezdi yüzyüze… Son… Dün eve gittiğimde yaşadıklarımı anlattım, bütün huşuyu kaybettiğimi söyledim… Ve anladı bir daha hiçbir şekilde görüşmek istemediğimi… Çok yürümeden geri döndük. Helalleştik, ayrıldık…

Ve bugün Allah için yapmaya çalıştığım tüm duaları, sizi, her şeyi kaybetmiş olarak buradayım…

Eve geldiğimde moralim çok bozuktu, yolda ağlamamak için zor tutmuştum kendimi… Kardeşim fark etti moral bozukluğumu, neden diye sordu ve hocam bir ilk yaşadım biliyor musunuz? İlk kez kardeşime sarılıp ağladım hıçkıra hıçkıra… O sildi gözyaşlarımı… Sarıldı sımsıkı, sarıldı bana… Bense günahlarıma ağlıyordum… Ama o bilmiyordu… Bittiğine değil, yaptıklarıma, günahlarıma, helal bir şekilde yaşayamadığıma… Neden daha önce ona sarılıp ağlamadığıma… O ise bilmiyordu…

Şimdi siz de yoksunuz hocam… Tam da yeni bir hayata başlamışken… Ayağımdaki düğümü tam da çözmüşken… Çok geç kaldım demek ki çözmek için düğümleri ki kaybettim sizi de…

Yaptığım duaları dün kaybettim… Şu an bende olan tek şey geçmişim… Mi? tam da şimdi bir bitimin sonunda başlamışken yeni bir hayata… Hüzünlü bir doğum yapmışken… Ama doğabilmişken… Diğerleri gibi sizi hiç kırmadan başarmak isterdim… Şimdi ben bunu başarı saymıyorum ki… Geç kalmış başarı, başarı değil ki…

Ama düşündüğünüz gibi zinaya evet dememiştim, hocam dün bu konuda katı çok katıydım. İsra suresindeki ayet kadar kesindi geri dönmeyeceğim… Dün arkadaş olarak kalmıştık ama… Ama arkadaş olarak kalamayacağımızı yaşayarak idrak edince arkadaşlığımızı da kopardım… Şimdi artık arkadaşım bile değil… Yabancıyız iki yabancı…

Bu kırdığım Allah dostlarının gönlünü almaya yeter mi acaba…

NOT:

Daha üniversite çağında okulunu bitiremeden batağa saplanarak vicdan azabıyla hayatının en zor dönemlerini geçiren Esra ile bir tesadüf sonucu tanışıldı. Karşılıklı telkin ve yol göstermelerle o bataktan çıkarak samimi bir mümin olan kızımızın mektupları birer ibret tablosudur. Esra’nın mektuplarından yola çıkarak kendisine çeki düzen vererek hayatlarını intiharın eşiğinden döndüren kızlarımız da oldu. Bu mektupları takip edenler nasıl çözüme ulaştığımızı görecek, ulaşmak istedikleri evlatlarımıza yardım etmek isterken yararlanacaklardır. Selam es selame.

Yayınlanma tarihi: 29 May 2015, 10:04

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.