Destur, azizim midem tok gönlüm açmış meğer (Hikmetli mektuplar 10)

12.01.2021
858
Destur, azizim midem tok gönlüm açmış meğer (Hikmetli mektuplar 10)

Destur, azizim midem tok gönlüm açmış meğer

xyz Hayırlı akşamlar. Cehaletime verin ama ihtilaç tam olarak ne demektir. İnternetten tam bir cevap bulamadım. Yazdığınız bilgiler muhteşem. Ama mesela sağdan devir diyorsunuz. Bu kelime döndürmek manasına mı kullanılmıştır. Yardımcı olursanız sevinirim. .9 EkimHacı Ali Bayram (Sevgi Yolu)
Hayırlı akşamalar aziz kardeşim. İhtilaç; Arapça huluçtan türeme ihtilaç; kasların veya damarların istem dışı kasılıp gevşemeleri, seyrimedir. Özelde mana âleminden verilen haber, oluşmakta olan tecellinin verilen haberi gibi çevrilebilir.
Allah’ın kulları ile düzenli haberleştiğini, bu oluşumun habir sıfatının gereği olduğunu biliyoruz. Bunun da rüyalar, atıftan duyulan sesler, kalbe düşen (kesin inançlı) ilhamlar, kalp gözü açıldıktan sonra nur görmeler ile vücudun seyrimeleri olarak tespit birçok kaynakta yazıldığını ehli biliyor, bildiriyor. Bu bilgiler semavi dinlerin kitapları, Allah dostlarının açıklamaları ve tecrübelerinden oluşuyor.
Çoğu genele kapalı gizli bilgiler de bunlara dâhildir. Ekseri mana erlerinin tecrübelerinden ibaret olduğundan siz de tecrübe edebilirsiniz. Kadın erkek arasında fark yoktur. Allah yarattıklarını asla başıboş bırakmadı. Sayısız ayet bunu bildirir. Sağ devrine gelince, Google ‘’sağ devri’’ yazarsanız sayfalarımdan birisinde geniş bilgi bulusunuz. Bunlar geçmişten buyana özel kullanımda olan sırlardır. Selam ve dua ile.

xyz Allah bin kere razı olsun. Zikir çekerken, diğer zamanlarda da, vücudumda özellikle merkezi kalp olmak üzere çok yoğun titreşimler oluyor. Ve sağ baldırımın altında kuvvetli seğirme duyuyorum. Aslında bunun cevabını arıyordum yazılarınızda. Aslında daha birçok şey oluyor.Yeni gördüğüm bir rüyada iki erkek evime misafir gelmiş. Kim olduklarını sorduğumda bana Kuran-ı kerimin ledünni mealini yazdıklarını bu yüzden bize geldiklerini söylediler. Birisi “cuma namazını kılamadım. Acaba burada kazasını kılabilir miyim” diye sordu. Ben ona üzerinde gümüş sim işleme olan siyah bir seccade serdim. Namaza durdu. Tam orada uyandım. Lütfen sözlerimi yanlış anlamayın. Profil resminizi görünce çok şaşırdım. Çünkü o sizdiniz. Ve ben sizi hiç tanımıyorum. Allah’a emanet olunuz.

Maşallah. Allah Teâlâ dilediğini dilediği şekilde irşat eder. Bizi eğiten mübarek zat da benzer bir rüya ile hocasını bulduğunu anlatırdı… Efendimiz de ümmetten Allah’ın yardımını hak edenlere, hayatının bütün safhalarından görüntülerle görünür ve her bir safha başka şeyler anlatır, biliyorsunuzdur.

Zahirde ayrı ayrı nefisler olduğumuz halde esasta, hakikatte tek bir nefis vardır Allah’u Teâlâ’nın nefsidir. Çokluk yanılsamadır. Özde biriz. Eğer düzenli zikri yapıyorsanız sayfamda zikir adabı adlı bir yazı var. O yazıdan istifade etmenizi gerektikçe bize dilediğiniz soruyu sormanızı isterim.

Gördüğünüz rüyadan anlaşıldığına göre inşallah kaderimizde bir kesişme, birliktelik seziliyor. Hayırlara vesile olsun inşallah. Yazdıklarımızdan istifade etmenize sevindim. Allah sizden de razı olsun. Rüyada belirtildiği gibi inşallah ledünni sırlardan oluşan bir kitap yazamaya çalışıyoruz.

Hocamızın hocasından gelen bir kaynağı günümüz Türkçesine uyarlarken kendi tecrübe ve anılarımızı da eklemeye gayret ediyoruz. Yani gördüğünüz rüya gerçek rüyadır. Allah hayırlarını ziyadeleştirsin. Yolunuzu aydınlatsın ki maksuda eresiniz ve bunu tez zamanda gerçekleştiresiniz. Size zikir adabı isimli yazımı ve sağ devri ile ilgili bilgileri göndereceğim. Umarım faydasını görürsünüz. Selam ve dua ile.

ZİKİR ve ADABI

’ Tez erişti seherler canların meclisine
Yürek hala yanıyor halde maşallah kaldı
Şifalar sundu zikir bir garip dertlisine
Unutuldu kelâmlar dilde bir ALLAH kaldı….’

Aziz kardeşim:
Her varlık ister istemez,
yaratılış gayesiyle orantılı zikir etmeye programlanmışken,
insan oğluna,sınırsız bir yelpazede,
dilediği sıfatta,
dilediği esma ile zikir yetkisi verilmiştir.
Kelimenin tam anlamıyla, cenabı Hakk’a halife kılınmıştır.

Yani evrende,
belli sınırlar içinde kalmak şartıyla,
hüküm yetkisi verilmiştir.
Ademoğlundan, bu yetkiyi kullanırken,
beklenen,
hayatın bekasına,
adalete,bütünlüğe halel getirmemesidir.
Çünkü;
yapacağı duanın, yani zikrinin,
sıfatullahta (mutlaka) kabul edileceği bildirilmiştir….

Kuran-ı Kerim,
yapacağımız zikrin nasıl olması gerektiğini,
bizzat Allah tealanın kelamıyla belirtmiş,
birliği ve tekilliği korumamız istenmiştir.

Usulüne uygun zikrin yollarını kamilen göstermiş,
düzenli zikri (az da olsa sürekliliği önermiş,)tavsiye etmiş,
adil olmayı,
olmazsa olmaz kural olarak ortaya koymuştur.

Hem zikri yapanın bekası,
hem de sıfatullahın,
yani tecelli mekanının,
haksızlığa maruz kalmaması için,
esmalarından,
Esma-i hüsna’sının zikri önerilmiştir.

Esma-i hüsnadan murat;
hayatın devamlılığına uygun isimlerin zikredilmesidir.
Yokluğa ve zulme,kajır ve gazaba neden olacak isimlerinden uzak durulmasıdır.

İsimler;
anlamlarına göre tecelli edeceğinden,
kahır ve gazabı,
yıkım ve ölümü davet edecek isimlerin zikrinden uzak durulması gerekir.

Bu neden le;
islamda beddua yasaklanmış,
’Mümin ya hayır konuşsun ya da sussun ’, buyurulmuştur.

Özetle,
Anlamlarına göre,
olumsuz esmaların zikrinden uzak durulmalı,
hayata ve hidayete davet dururken, ölümü davetin haksızlık olacağı;
ve zikri yapanın sorumlu tutulacağı unutulmamalıdır..

Allah ismi celalı,
her zaman ve her yerde,
herkes tarafından zikir edilebilecek bir esma değildir.
O isim bütün esmalarını camiğ olduğundan zikrinde,
adaba eksiksiz riayet gerekir.

Arada bir hatırlamayı kast etmedik tabii.
Düzenli zikirden bahsediyoruz.

Öyle insanlar var ki
günde binlerce kere Allah ismi celalini okuduğunu söylüyor.
Allah ismi celalı,
ayaklar hareket halindeyken zikir edilemez.
Edilirse fayda yerine zarar hâsıl olur.
Yürüyen bir insan,
içinde Allah ismi celalı olan bir ayeti okuyamaz.
Okursa mesul olur.
Çünkü dünyada ve kendi nefsinde şiddet,
olumsuz her şey yani celal tecelli eder.

Literatüre girmiş birçok zikir şekli,
kuranın özüne muhaliftir; ne yazık.

malesef;
’’Kuran-ı Kerim;
’’ Göbekten aşağı azalar hareket ederken OKUNMAZ’’ hükmü
’’Göbekten aşağıda tutulmaz’’’ şeklinde çarpıtılmıştır.

Tıpkı;
’’ Temiz olmayanlar bu kitaba yaklaşamazlar’’ hükmünün
’’ Abdestsiz kuran okunmaz’’ şeklinde çarpıtıldığı gibi.

Çarpıtmaların kasıtlı yapıldığı şüphe götürmez bir gerçektir..
Birinci de yanlış zikirle şeytana fırsat tanınırken,
ikinci de kur’an-ı kerimin düzenli ve sürekli okunması önlenmiş,
hükümlerini hayatımıza taşımamız engellenmiştir..

Azizim;
namazın adabı,
her konuda bize ibret olmalıdır.
Dikkat edilirse;
Namazda tekbir kulaklarda (Allah Ve Ekber sözleri)getirilir,
uzun kıraatler, sol el, sağ el tarafından sıkı sıkıya bağlıyken okunur.
Celal esmaları ,
hareketsiz durumlarda,
kıyam halindeyken,
yahut vücudun baş bölgesinde okutulur.
Tekbir getirilir getirilmez, el bağlanır.
Rükuda,
kemal esması olan el azım ün esması zikredilir.
secdede,
sırf cemal olan el âlâ ismini tespih ederiz.
Otururken bütün azalar sabittir.
Göz dahi hareket ettirilmez, secde noktasından ayrılmaz.
İhtiram ve dikkat, ciddiyet hat safhadadır.

Otururken
sağ ayak baş parmağı dik olarak yere sabitlenirken,
sol ayak üstüne oturulur.
Bütün bunların bir anlamı olduğunu açıklamak üzere;
Resulü kibriya efendimiz s.a.v.
’Namazda sol elinizi sağ elinizle bağlayın,
sol ayağınızın üstüne oturun ki, şeytan vuslat bulmasın’ buyurmuştur.

Bu sırdan da anlayacağımız üzere vücudumuz bir hakikat kimyasıdır.
Sol yanımızla Allah’ın celalini,
Sağ yanımızla Cemalini temsil ederiz.
Sol el ile iş yapmak en aza indirgenmiş,
çoğunlukla sağ elin kullanılması istenmiştir.

Sol elle tespih çekmek kesin olarak yasaklanmıştır. Bazı kaynaklarda sol elde rahmete dair ayetlerin okunduğu,rahmetin kolay alındığı yazıyor… Doğrudur.. ancak sağ elle alınan rahmet kelimenin tam anlamı ile rahmet olurken sol el ile alınırsa şiddet, dolu, sel, su baskınları yani dengesiz durumlar oluşmaktadır.. Sağ el ile almak mümkünken sol elde okumak kafire hizmetten başka anlam taşımaz. ’Kuranı kerimde, Kitabı sol tarafından verilenler, hüsrandadır’ denilmiştir.(Yani sol el ile iş yapanlar hüsrandadırlar.)

El işte göz oynaşta zikir yapılamaz.
Özellikle; namaz dışında, toplu zikir olmadığı bilinmelidir.

Yerimiz, belki bu izah için uygun değildi.
Ancak, fırsat eğitiminden yararlanmak istenmiştir.

Arınma Duası

Geçmişimizde her ne olumsuzluk varsa tamamından kurtulmak, arınmak için aşağıdaki dua tarif edildiği şekilde okunabilir. Kırk gün aralıksız her namazdan sonra okunmalıdır..

Sağ el şehadet parmağı ile tespih taneleri teker teker çekilir. El ya sağ diz üzerindedir  yahut kalp üzerindedir.Eğer tespih yoksa sağ el sağ diz üzerine konur, şehadet parmağı sürekli aşağı yukarı inip kalkar halde acele etmeden okunur. Bu efal yalnız esmalara başlandığında başlar, iş bitinceye kadar kesintisiz aynı hareket yapılır. İstiğfar ve salavat sırasında yapılması şart değildir.

Niyet;
Ya rabbim, okuyacağım esmaların ve yapacağım efallerin zatımda ve sıfatımda tecellisiyle, zatımı ve sıfatımı korumanı niyet ve talep ediyorum. Arşı alanda mucip sıfatınla kabul buyur. İstimdat ya resulullah, istimdat ya habibullah, istimdat ehli beyti güzin, istimdat ashabı kiram vel istimdat cümle ruhaniyat..

Dokuz kere istiğfar getirilir. Dokuz kere salavat getirilir. Ve bir kere besmele çekildikten sonra dilediğin, zamanın el verdiğince ve kalp ile dil birliği sağlandığınca;

’Ya latıfün ya latıyf. Ya kuddusün ya tahir. Bi lutfikel hafiyyü bil kudretilletiy isteveytü biha alel arş ’ esma tertibi okunur. Tamamlamaya karar verildiğinde dokuz kere daha salavatı şerife getirilir. Zamanın yetersiz olduğunda zikir sayısı azaltılır, yeterli vaktin olduğunda artırılır, ancak her namazdan sonra en az dokuz kere zikredilmesi uygun olur. Yani kopukluk, zikire ara vermek olmamalıdır.

Umulur ki geçmişe dair olumsuz tecelli varsa tamamının ifnası bu zikirle gerçekleşir. Tecrübe edilen ve sık müracaat edilen bir zikirdir. İstiğfar ve salavatlar dışında kalan bu bölüm yürürken dahi okunabilir.. Namazlarda düzenli okunduysa aralarda da okunabilir. İhtiyaç halinde yakınlarına verilebilir. Yani herkesin okuyabileceği bir cemal duadır. İçinde celal esması yoktur.. Kalp gözünün açılmasına, okuyan kişinin meleki aleme terfi ederek nur görmeye başlamasına vesile olur. Selam ve dua ile.

İSİM /esma

I .

Bilesin ki, azizim
Allah yar ve yardımcın olsun
İsim denilen: kelam
Vara / yoğa ad olan şeydir
Öyle ki
Fehim / varlığı isimle görür
Hayal / suretlere bürür
Vehim / yakınlaştırır
Fikir /düşündürür
Akıl bilir / hüküm yürür
Ve
Şey
İsmiyle / eşleşir
Şüpheye yer bırakmadan
Özleşir

Zatın bilincinde / söz
Var /ve yok’un yerini alır
Her halükarda
Bilinçli / bilinçsiz
Gerektikçe
Şey / ismi
İsim / şeyi çağırır

II .

İsmin kemali
Bilinmeyeni bildirmesidir
Şeyle aynileşmesidir
Böylece
Demiş olduk ki
Azizim / bi iznillahi Teâlâ / anla
O öyle bir kudrete sahiptir ki
Varı bildirmekle kalmaz
Batına dahi / bağırır
Gayrından yardım almadan
Masallardaki dev gibi
Anka gibi
Yoğu varlık mertebesine çağırır
Hatta varı yokluğa gönderen de odur
Öl demek yeter /ölür
Bu yüzden / mahlûk olan akıl
Halık karşısında aciz
Hem /ebedi hayrette kalır
Ol emriyle
Batın / elle tutulur gibi çıkar da/ zahire
göz görür
çift / çift /âlemler
gümansız / külliyen yer ile yeksan
Kimi celaline /kimi cemaline
halen / topyekun secdeye varır
Cehennem gibi /cennet gibi
Sevgi gibi/ nefret gibi
Her var ve yok / nefsini
O kadir-i mutlak
Bir’den alır

III.

İşte
Azizim
O nedenle
Kendi hükmünce
İsim ve sıfatlarla
Bilinen
Sırf varlık olan Hakk’a
Yakin için
Allah adından başka yol yoktur

Nebiler tespihinin imamesi
Kâinatın efendisi
Muhammet s.a.v
Diliyle
Kitabullah bildirdi ki
Var ve bir olan
Allah
Var’a yok’a hükmetmiş
İblis müstesna /melekler
Halef Âdeme secd’etmiş

IV.
Mümküne ol de / bak
Hemen oluyor
Azizim
A canım
Aymalısın
Hakk’ı her nefisle bir saymalısın

V.

Duymalısın ey nefsim
Kur’an sana seslendi
Cennet, cehennem / sende
Bütün âleme halife sen
Duy /duy çağrıyı lütfen
Sensin muhatap dendi

Maksat sensin
Ya sin

SAĞ DEVRİ:

Dünya döner, ay döner Güneş döner galaksiler döner, evren döner… Allah’ın bir ismi ’’devvar’’dır.. Ve bir gezegen dışında tamamı saat yönünün tersine, yani soluna döner.. Bu dönüşe sağ devri denir. Solu içeri alır, hapseder. Sol Allah’ın celal sıfatlarını, sağ Cemal’ini temsil eder. Celal yıkıcı güç, cemal yapıcı güç demektir. Ve evren düalite üzerine var edilmiştir. Varlık cemalden, yokluk celaldendir. O nedenle Hz Mevlana her şey döner ben neden dönmeyecekmişim dedi, semaya başladı. Ama kesrete gitti. Günde bir keresi yeter. Ehli şartlarına uyarak üç kere de devir yapabilir. Ancak üçten ziyadesi zararı muciptir. İşte o mucize dönüşün nasıl yapıldığına dair yazımız. Tam da Kâbe’de hacıların yaptığı farz ibadet şekliyle;

SAĞ DEVRİ:

Sağ devri efal sırrında en büyük korunma efalidir… Her türlü tehlike anında yapıldığı gibi, günlük olaylarda olması muhtemel olumsuzluklardan Allah’a sığınmaktır. Ayet el kürsi ile yapılan devire ’devri ala ’ denir. Kişinin kendi kalbi etrafında tavaf etmesi demektir. Kâbe’nin tavafı ile eş anlamlıdır. Hz İbrahim Halilullah zamanından buyana ehli tarafından bilinen bir ibadet şeklidir. Allah’ın celal sıfatından cemal sıfatına sığınmak demektir.
Evrende her ne olursa Allah’ın sıfatlarının tecellisinden ibarettir.

Gerek kaderin cilvesi, gerekse yine kader sırrının gereği olarak yaptığımız işlerin, söylediğimiz sözlerin sonucu olarak bize geri dönen olumsuz tecellilerin etkisinden korunmak üzere yapılır… Ayet el kürsinin koruyucu etkisine sığınmaktır. Hakkın bir sıfatı diğer sıfatını izale eder. Saniğ kudret ezelde böyle hükmetmiş… Açlığı nimeti izale eder, hastalığı şifa sıfatı iyileştirir. Geçmişte bilmeden veya irademizle hayır zannıyla yaptığımız efal ve dualarımız hikmette belli işlemlerden geçtikten sonra beşeriyete intikal ile bize mükâfat veya ceza olarak döner. Ceza olarak dönenlerden Allah’ın af ve koruyuculuğuna sığınmak üzere bu sağ devri seçilmişler tarafından yapılagelmiştir.

Her ne hikmetse hep gizlenmiş. Bu zamanda müminlerin imdadına yetişmek üzere bildirilmesinde bir sakınca görülmemiş, beyanına Hakk Teâlâ izin vermiştir. Bu efali düzenli olarak yapan bir Allah yolcusu hem içten hem dıştan gelen saldırılara karşı korunmuş olur. Hasta ise şifa bulur, dertli ise deva bulur, süluku sırasında engelleri kolay aşar. Kendisini emniyette hissedeceğinden cesareti artar. Şeytanın tuzaklarından, akli yanılgılardan, vesvese ve evhamlarından arınır.

Günde en çok iki defa yapılır..Biri sabah biri akşam namazlarından sonra olursa geceyi ve günü korunmalı geçirmiş oluruz.. Namaz kılanların herhangi bir vakit için bunu adet edinmesi ve her gün aynı vakitte yapması tavsiye edilir. Yirmi dört saatte bir yapılması dahi yeterlidir. Sağ devri besmeleye eklenecek ihtiyaca göre eklenen iki esma ile de okunur. Ancak bu esma bilgisi gerektirdiğinden daha zordur. En iyisi ayet el kürs-i ile korunmaktır.

Her duada olduğu gibi niyet etmek gerekir. Niyetsiz ibadet olmaz. Abdestsiz ibadet olmadığı gibi niyetsiz ibadet de olmaz. Niyetsiz ibadet hedefsiz ok gibidir. Bana bütün dualarımda şöyle niyet etmem emredildi: ‘’Allah’ım; okuyacağım esmaların ve yapacağım efallerin sırrı mucibince(hikmeti gereğince)zatımı ve sıfatımı korumanı niyet ve talep ederim. Dostuma dost düşmanıma düşman, zaman içinde an serian ve gariben mucip sıfatınla tecelli buyur’’. Derim. Sonra;’’ İstimdat ya Resulullah İstimdat ya Habibullah, İstimdat ehli beyti güzin, İstimdat ashabı-ı kiram, vel istimdat cümle ruhaniyat’ …diyerek yardım dilerim. Ve üç yahut dokuz kere salâvat-ı şerife getiririm. ’’Allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve ala âlihi ve sahbihi ecmain ’’
Veya ’’’Allahümme salli ala seyyidina muhammedin ve ala ali seyyidina muhammet’

Ellerini namazdaki gibi bağlar, Bir Fatiha okur ardından besmele çeker ayet el kürsiyi bir defa okursun. (yahut besmeleye gerektiğinde ihtiyaca göre, en çok iki esma daha ekler) doksan derece, bir çeyrek daire solu tarafına, ayakları kaldırmadan, sürükleyerek dönersin. Yönün doğuya olur. Yeniden aynı ayeti besmele ile birlikte okur, bir çeyrek dairelik dönüşle yönün kuzeye gelir. Yeniden aynı ayeti besmele ile birlikte okur çeyrek daire yani doksan derece dönersin, yönün batıya olmuş olur. Yeniden okuyarak kıbleye dönersin ve devir tamam olur.

Kendini ve sıfatını okuduğun esmaların(ayet el kürsinin) anlamıyla daireye, korumaya aldın demektir. Burada dilersen bir kere daha ayeti okur gökyüzüne nefes edersin. Yeniden okur yere yönelerek üflersin. Yeniden okur ve yutkunursun, yutarsın. Böylece yedi yönden kendini korumuş olursun. Üç veya dokuz salâvat getirilerek devir tamamlanır. Bir kere de; ‘La ilahe illallah’ü, vahte hu la şerike leh lehülmülkü velehül hamdü ve hü ve ala külli şey’in kadir.’’

Okursun. İşin tamam olur. İlk önce sol adımını atarak devirden çıkarsın. Sol ayakta kendi zatın vardır. O nedenle solla çıkarsın, kendini daireden çıkarmış olursun. Buna çok dikkat etmelisin. Aksi halde o dairede hapsolmuş olursun ki bu hikmette yasaktır; zarar görürsün. İptilaya uğrarsın. Bu yaptığın efal ile hem kendini hem yakın çevreni, sevdiklerini, müminleri koruma altına aldın demektir. Tecellisi halinde seni üzecek her tecelli Allah’ın izniyle mahviyete gidecek, affedilecektir.

SAĞ devir bu demektir.

Hikmet ilminden haberdar olan azizim; normal olarak günde bir defa bu devri Zühre saatinde yaparsan CELAL sıfatını kontrol altına alırsın. Herhangi bir ihtilaç almamışsan besmele ile yaparsın. Eğer bir ihtilaç varsa o ihtilacın gerektirdiği esmalardan ikisini besmeleye eklersin.

Soldan devire gelince;
Azizim;
Bilirsen, çok değerli bir bilgi aşağıya alınmıştır. Efendimizden sonra gelmiş geçmiş en büyük âlim, hikmet ilminin kâşifi zatın, el yazması eserinden tercüme edilen bilgi faydanıza sunulmuştur…

Eğer zat soldan devir eder ise semada ve yerde celal kuvvet bulacağından rahmet yağar.

Bu devir sadece zata mahsustur. Ki onda tevhit tecellisi mevcuttur. Bu efal rahmeti davet eder. Bu demektir ki; Hikmetullah’ta celal kuvvet bulur, hava yükseklerde soğur, su buharı ağırlaşmaya başlar semada bulutlar oluşur. Beşerin bu işte nasibi yoktur. Nuru tevhide mazhar olmuş Zata ait ilahi yetki ve salahiyetin tecellilerinden birisidir.

Bu devir, zat evliyası tarafından bile olsa günlük üç defadan ziyade yapılmaz.. Şiddet oluşur, tebdil edilmesi çok güç olur. Beşer için bir defası bile, akıl edilemeyecek kadar zararlara sebep olur. Kişi her yönden savunmasız kalır. Yerlerde ve göklerde ne kadar cemal kuvvet ve kudreti (hayırlı gelişme) varsa bağlanır, bütün celali (olumsuz) güçler harekete geçer. Celali güçler deyince her türlü olumsuzluklar akla gelmelidir.

Bu hareketle sağ ayak ve vücudun sağ tarafı tamamen devrin içinde mahsur kaldığından, yerlerde ve göklerde cemal mahsur olur. Mahlûkatı koruyan meleki güçler esir alınmıştır. Bu efal celalın en muazzam kuvvetidir. Genelde hayatı cehenneme çevirir. O nedenle rahmet kapısı açıkken çok kazalar ve zararlar oluşur.

Yeterli rahmet yağar yağmaz zat hemen cemalde efalini yapar, sağ devriyle önceki tecelliyi karşılar.

Sol devrinde kalp cemalde kaldığından ömürde bir defa yapılmasında fayda vardır. Bunu fahri âlem efendimiz s.a.v ömründe bir defa yapmıştır. Sol devri yapıldığında kalp soğur. Kandaki hararet azalır. Kandaki su oranı artar. Sağlık açısından tehlikelidir. O nedenle fazla yapılmaz… Bu devri yapan kişide en kısa zamanda vücut üşür, soğuk algınlığı denilen hastalık oluşur. Hayat gidicidir. Avam bilmeden sağ tarafını içeri alarak trafikte sol devri yapmakla bu hastalığa yakalanır. Bu hikmeti bilmediklerinden sebebini, ’’üşütmüşüm, soğuk algınliğa yakalandım’’ diyerek izah eder..

Hava cereyanlarında kalmaktan veya yetersiz giyinmekten de aynı şey olur. Vücudun aldığı enerji ile içinde bulunduğu ortamın soğukluğundaki aşırı farklılık dahi aynı sonuçları doğurduğundan, sol devrinin etkisini farketmek imkânsız gibidir. O nedenle keşfedemezler. Soldan devri günlük davranışlarında istemeden de olsa fazla yapanlar yaz aylarında bile bu soğuk algınlığına yakalanırlar. Böyle durumlarda gece yatarken sol yanlarının üzerine yatarlarsa vücut ısısı yükselir, iyileşme başlar.

Alışkanlıkları nedeniyle sürekli sağ yanına yatanlar rahatsızlığın artışına neden olurlar.. Çünkü sağ yanına yatmak vücutta soğukluğu artırır. Böyle durumlarda sağ devri yaparak birkaç gece sol yan üzerine yatmak gerekir. Soğuk algınına yakalananlar sağ yanlarına yatmaya devam ederlerse öksürük ilerler, ciğerlere inen üşütme balgama ve ardından sindirim sisteminde hazımsızlığa ve safra artışına sebep olur.. İstifra, kusma başlar. Bu durumda hastayı sol yanına yatırmak safrayı azaltır, vücudun kendi kendisini tamirine ortam hazırlar.

İlaçların yanında vücudun hikmetlerinden yararlanılırsa iyileşme hızlanır. Sağ devri yapmak hayatı davet eder. Vücudun, aklın, ruhun ve nefsin kemali sağ devri ile yerinde olur.. Sol devir hemen her şeyi olumsuz etkiler. Kişi enfüsünde sıkıntıya maruz kalırken diğer yandan sıfatların tamamında(afakta) olumsuzluklar, aksilikler peş peşe gelir. İnsanı darlığa düşürür. Hayat cehenneme döner. O nedenle ev içinde ve trafikte düzenli olarak sağ devrine uygun hareket edilmeli, sola dönüşlerden, sağ yanımızı kısıtlamaktan kaçınmalıyız.

Sol devirleri farkında olmadan yapanlar, gün içinde Utarit saatinde yapar, beş saat kadar bir müddeti istirahatle geçirip nüzula dair bir zaman diliminde (şemste) aynı şekilde bi devir daha yaparsa felç olurlar. Evkat’tan haberdar olmadıklarından, neden böyle bir iş başlarına geldi bilemez, başka şeylerden şüphelenir alt sebeplerle ilgilenirler. Konuyla ilgili geniş bilgi ’’evkatlar arasındaki nüzul’’ bahsinde işlenmiştir.

Şimdi konumuza dönerek yeniden tembih ediyoruz ki asla sol devrine girilmemeli. Sıradan hareketlerimize dahi dikkat etmeliyiz. Şeriatta farz ibadetlerin hikmetlerinden yaralanmak lazımdır. Şöyle ki; Namazda sağ el sol eli tutar.. Buna günlük davranışlarımızda da uymalıyız. Aksini asla yapmamalıyız.. Meleki âlemi kontrol eden bu efal, celali melekleri efalden mahrum eder ki zararları kişiye dokunmaz. Sol ayak üzerine oturulur.. Sağ ayakla yürüyüşümüze başlarız. Hacılar sol kollarını içeri alarak tavaf yaparlar..

Kamet sağ el sağ kulağa götürülerek yapılır. Sol el sol yanakta tutulursa esef olur, insan sürekli kötümser senaryolar yazar. Olaylara umutsuzluk penceresinden bakılır. Namaz kılmak sanıldığından daha fazla hayırlı bir ibadettir. İnsanın kurtuluşunun vesilesi olduğundan emirdir. Yoksa Allah’ın ilahlığını tatmin için değildir. Cennete açılan kapı, Allah’a ulaştıran miraç merdivenidir. Ve asla vakit aksamasına sebebiyet vermemek, kazaya bırakmamak gerekir. Beş vaktin üstüne kuşluk ve gece namazları ile takviye bile gerektiren bir zincirleme yükselme aracıdır.

Sol el ceza meleklerine davetiye çıkarır, sağ el lütuf, kerem meleklerini harekete geçirir. O nedenle sağ yanına yatarken sağ el baş altına konulur öylece uyunur. Sol yanına yatılırken el yanağa konulmaz. Fahri âlem efendimiz bunları bile ümmetine bildirmiş ama öğrenip uygulayacak akıl sahibi nerede…

Maalesef hayat bilgilerinden insanımız bihaberdir. İlmihal bilgisi yetersiz veriliyor. İslam sağlıklı ve hür yaşamanın sistematiğini on dört asır önce gündeme yerleştirdiği halde zamanla birçok bilgiye hurafe gözüyle bakılmış, hikmetleri üzerinde düşünülmemiştir.
İnsan vücudu yaratılırken hakikat kimyası ile donanmıştır. Yerleri ve gökleri harekete geçirecek marifetullah insanın melekelerine yerleştirilmiş. Ağzımızdan çıkan esmalarla vücudumuzdan meydana gelen hareketler hikmet efallerini oluşturur. O hareket ve sözler melekleri Hikmetullah’ın san’i kudret iktizasınca göreve davet eder.

Başımıza gelenler hep kendi hareketlerimizin ve sözlerimizin zahire çıkan sonuçlarıdır. Biz talep etmişizdir, Kudretullah (mucip sıfatının gereği olarak) icabet etmiştir. ’’Siz talep edersiniz, biz icabet ederiz’’ ayetinin sonucudur… Kaderimizin büyük bir bölümü irademizle yahut istemeden yaptığımız efallerimiz ve sözlerimizin tecellisi ile oluşur.

Şeri yasaklar ve emirler herkesin anlayabileceği kadar kolaylaştırarak hayatımızı, dünya ve ahirette huzurlu yaşamak üzere düzenlenmiştir. . Anne babamızı, cinsiyetimizi tayin edemeyiz ama iyilik ekerek iyilik biçebilir, hayır, konuşup hayırla karşılaşabiliriz. İnsan ister ilahi yasalara inansın ister inanmasın her hareket ve sözüyle dua halindedir. İnananların dua ve dilekleri nispeten düzenlidir, inanmayanlarınki ise daha düzensiz ama hikmetullahta hep geçerli (hareketler) dualardır.

Nüzul illetine yakalanan kişiyi, Zühal’de bir sağ devri yaptırıp, ardından Merih’te ve Zühre’de sağ devriyle okuyacağınız ‘’şafi, hay, muhyi, kavi, metin’’ esmalarıyla tedavi edebilirsiniz. İlk gün böyle üçlerde yaptığınız devirleri bir gün geçtikten sonra düzenli olarak Zühre’de okur, hastalığın durumuna göre bir haftada, üç haftada yahut kırk günde şifaya kavuşmasını sağlayabilirsiniz… Erken hareket iyileşmenin süresini belirler. Tıkanan damarların açılması yahut felçten dolayı oluşan hasarların derecesi iyileşme süresini etkileyen faktörlerdir. Erken yahut geç teşhise rağmen bu yolla mutlaka iyileşme sağlanır.

Felç illeti çift taraflı ise iyileşmede zorluk vardır. Bunları uygularken ilaçlardan yararlanmaya devam edilir ki ilaçta duada Allah’tandır… İlaç alan duadan, dua eden ilaçtan vazgeçmemelidir. Esas olan ruhu ve bedeni bir bütün olarak harekete geçirmektir.

Şu halde insan vücudunun sol tarafını Kudretullah celal kuvveti ve kudreti, sağ tarafın kudretullah’ın cemal kuvveti ve kudreti bilip, ona göre hareket etmek lazımdır. Sol taraf, celal kuvvet ve kudreti, düzenli olarak içeride (mazruf)tutulmalı, sağ taraf zarf olmalıdır.

Sayın xyz ; Sayfanızdaki bilgilerden bayan olduğunuzu anladım. Doğru mu anladım acaba. Kaç zamandır zikir yaptığınızı, yaşınızı, bağlı olduğunuz birileri olup olmadığını anlatırsanız daha ziyade yardımcı oluruz inşaallah.. Selam ve dua ile.

xyz Bayram bey; Benim ismim xyz. Çanakkale ’de yaşıyorum, İş olarak şehitliklerde gelen misafirlerimize elimden geldiğince rehberlik yapmaya çalışıyorum. ? yaşındayım. Bağlı bulunduğum bir cemaat ya da tarikat yok. Ben seccademin üzerinde kendi gözyaşlarımla sadece Allah’tan diliyorum. Dileğim cennet ya da cehennem değil, ona doğru gidebilmek oldu her zaman. Dünyevi şahsi isteklerde bulunmam. Kendimce edepsizlik gibi olacağını düşündüm.

Sanki Allah benim kalbimi ve ihtiyaçlarımı bilmez mi diye. Büyük velilerin hayatlarını ve kitaplarını anlayabildiğim kadarıyla okumaya çalışıyorum. Ve onların tavsiyelerini yapmaya.2 yıl önce Hz Münir Derman’ın Kitabında “la ilahe illallah” zikrini çekmem gerektiğini okudum ve hemen başladım. Göğsümde bir kuş çırpınmaya başladı.

Gözyaşları içinde aynaya koştum dışarıdan da görülüyor mu diye çünkü öyle çok çırpınıyordu ki sanki göğsümden dışarıya fırlayacak. Sonrasında Mevlana hz. tavsiyesini tutup Allah zikrine devam ettim. Şuan günde 40,000 Allah ve bunun dışında salavat çekiyorum. Namazlarımı kılıyorum. Münir derman hz. tavsiyesine uyup gece namazlarımı kılıyorum.

Abdestsiz asla yeme, içme, konuşma velhasıl abdestsiz olmam hayatımda söz konusu değil. Şuan terzi baba sitesinden füsusül hikem sohbetlerini dinlemeye çalışıyorum. Yani çok uzattım kusura bakmayın. Ama tamamen kendi kendime karanlıkta el yordamıyla yürümeye çalışıyorum. Çok değişik rüyalar görüyorum, bayram bey. Kafamın içinde söylenen sözler, bazen bazı ayetler okunuyor.

Anlatması çok zor, son olarak sizi rüyamda gördüğüm gece bana “Halid-i bağdadi.fatır28”. Dendi. Aynı gece sizi gördüm. Ve o rüyada siz namaza durduğunuzda ben holde salona geçiyordum. Banyonun kapısının sol pervazlarından ve banyonun sol tarafındaki fayanslardan tertemiz sular çok kuvvetli bir şekilde fışkırıyordu. ve zemindeki bazı fayanslar sökülmüş, yerine açık mavi fayanslar döşenmişti.

İşte tam orda uyandım. Son birkaç aydan beride tüm vücudum çok yoğun titreşim altında. Sizi bu uzun yazıyla yordum kusura bakmayın. Ama soracak, öğrenecek hiç kimsem yok ve o rüyamda sizi görmem boşuna değildir düşüncesiyle yazıyorum bunları. Hakkınızı helal ediniz lütfen. Allaha emanet olunuz.

Selam ün aleyküm xyz Hanım. Maşallah… Anlattıklarınızdan zikirlerinizin, düzenli namaz kılmanızın yararını görmüşsünüz. Allah yar ve yardımcınız olsun. Halidi Bağdadinin hayatına dokunmanız yazdıklarından istifade etmeniz işaret edilmiş olabilir. Ayrıca fatır suresi 28 ayette ‘’Allahtan kulları içinde sadece âlimler korkar’’ buyurulmakta, ilim sıfatına dikkat çekilmektedir. Ayrıca bizi görmeniz, ilmi ledünden bahsedilmesi de sizin ilim sıfatını talim etmeniz istendiği düşüncesini destekledi. Allah ismi celalını azaltarak ’Gale rabbi zidni ilma ’ (anlamı; Rabbim ilmimi çokça artır)ta-ha suresi 114.ayeti zikretmenizi öneririz.

İnşallah bu ayet ile hem toplumda hem şahsınızda ilime rağbetin artmasını sağlamış, sevabına nail olmuş, içinde bulunduğumuz çağa katkıda bulunmuş, ümmete şefaat etmiş olursunuz. Allah’a yakınlardan, duası kabul edilenlerden olduğunuzu, gördüğünüz keşiflerden anlamış olmalısınız. Artık ümmet için hizmet edenlerden olma zamanınız gelmiş.İnşaallah sözlerimiz, tavsiyelerimiz Allah için doğru anlaşılır. Gördüğünüz coşkun ve berrak su hayattır, ilimdir. Fayansların değişmesi sıfatullah’ta makamınızın bir mertebeden başka bir mertebeye teali ettiğini gösteriyor. İnşallah ilerlemeniz kesintisiz devam eder.

Vücudunuzun topyekûn nasıl ihtilaç ettiğini daha ayrıntılı anlatırsanız anlamını size bildirebilirim. Olumsuzluğu işaret ederse savunma duaları ile sakınmak mümkündür. Bütün vücudun sarsılması şeklinde mi, mesela. Yahut bir bacağın toplu sarsılması mı? Sağ baldırların ihtilacı yakın zamanda herhangi bir sebeple elem derecesinde üzüleceğinize işaret eder. www.edebiyat defteri.com da hacı ali rumuzu ile yazılarım var. Yitik bilgiler başlığı ile bütün ihtilaçlar ve korunma yolları anlatılmaktadır. focebok ta henüz tamamı yayınlanmadı sanırım..

Zikir ehli çağın ihtiyaçlarına göre kuranı kerimden uygun ayetleri veya esmaullahtan denk düşenlerini zikrederek hizmet ederler. Umarın hidayet çağına katkılarınız olmaya devam eder. Selam ve dua ile.

xyz Bayram bey, alakanız için kalben teşekkür etmek isterim. Kimselere bir şey diyememenin ve kimselerden bir yol yordam soramamanın aczi içerisindeyken; “ya rabbi ben olan biteni anlayamıyorum. Okuduklarımdan yanlış bir anlam çıkarmaktan sana sığınırım, sen bana öğret yahut öğrenebilmem için bir yol aç” diye ettiğim dualarımın kabul olunduğu düşüncesiyle, imdadıma yetiştirildiğinizi düşünüyorum. Yanlış düşünce içerisindeysem Allah affetsin.

Ben hep Allah’a ulaşmak ve sırt-ı müstekıym üzerine olmayı ve Rasulullah’ın sancağı altında onun hizmetkârı olarak görev almayı dileyerek dua ettim. Allah biliyor ya kalbimdeki budur. Onun vereceği her göreve, tüm kâinatı sil süpür temizliğini yap” dese tüm benliğimle razıyım. İnşallah yazınızdan anladığım kadarıyla en basitinden de olsa belki de bu hizmetkârlık için bir umut ışığım olmuştur.

Kısa bir süre öncede rüyamda; önümdeki yarım bir duvarın üzerine Medine den gönderilen toprak rengi bir şalın, ‘’sana gönderildi’’ denilerek örtüldüğünü ve yere düşen okuma gözlüğümün kırılan camlarının yenileriyle değiştirilerek bana verildiğini ve Yusuf suresinden bir ayet okunduğunu görmüştüm. Şuan ayeti hatırlayamıyorum. İnşallah Allah bu aciz kulunu da hizmete layık görülenlerden eylesin. Dünkü yazınızdan sonra bilmeden de olsa hatalı davrandığımı düşünüp Allah zikri çekmeyi bıraktım.

Sizden ricam bana zikir ve ibadetlerim için bir günlük program önermenizdir, mümkünse. Ayrıca ilim öğrenmem gerektiği fikri bende de oluşmuştu ama ne yapayım, nereden başlayayım, bilemiyorum. Öncelikle fıkıh bilgisi okumak için “,M. Sıddık Gümüş -tam ilmihal. Saadet-i ebediyye” kitabını sipariş verdim. Yakında elimde olur sanırım. Bunun haricinde önerileriniz olursa memnuniyet duyarım… Vücudumdaki titreşimler hani bir masaj aletini bir yerinize tuttuğunuzda titreşir ya, aynı o titreşimden ama daha güçlü topyekûn tüm vücudumda parmak uçlarıma kadar hissediyorum.

Bazen kalp bölgesi merkez yoğunluğu teşkil ediyor, bazen başım. Ama vücudumdaki her bir zerre, saç diplerime kadar titreşiyor bayram bey. Bu oldukça uzun sürüyor. Günün yarısından fazla vakti bu titreşimler altında geçiyor. Ve kalbim göğsümde değil tüm vücudumda atıyor. Parmak uçlarıma kadar kalp atışlarımı duyabiliyorum. Ve gece yattığımda bu titreşim ve kalp atışlarıyla birlikte Allah zikri çekerek uyuyakalıyorum.

Uyandığımda hala devam ettiğini görüyorum. Öyle yoğun ve yüksek titreşim altında kalıyorum ki birkaç dakika elimi ayağımı toparlayıp yataktan kalkmakta zorluk çekiyorum. Ben çok uzattığımın farkındayım. Lütfen kusuruma bakmayın. Size yazmak istediğim yaşadığım ya da yaşadığımı sandığım bir hal daha var. Ama o da çok uzun sürecek. O yüzden sizi daha fazla sıkmamak adına şimdi yazmak istemedim. Onu yazmak için izninizi istiyorum. İzniniz olursa daha sonra yazarım inşallah. Allah razı olsun.

Sayın; xyz-1 hanımefendi… Allah c.c. zikrini çok fazla yapmışsınız. Bırakmanız isabetli olmuş. Bana dilediğiniz kadar yazabilirsiniz. Ben emekli öğretmenim. Allah rızasını gözetmekten, manevi hizmet yapmaktan başka bir meşguliyetim yok. Uygun ortam buldukça zikirlerimin dışında bahsettiğimiz kitap için mesai harcıyorum… Sizin gibi birkaç (ilham yoluyla) buluşturulan kardeşimiz dışında ahali ile de bir alakam yok. Yani irşat görevimiz de olmadığından vaktimiz yeterlidir. Siz kendinizi iyi anlatınız ki ihtiyaçlarınız ve kabiliyetiniz hakkında kanaat sahibi olabilelim ve ona göre tavsiyelerde bulunalım. Kul kula sebeptir gerçek fail Allah’tır. Size nasıl zikir etmeniz gerektiğini uygun zamanda yazacağım inşaallah. Selam es selame

xyz Hayırlı akşamlar Bayram Bey. “kendinizi iyi anlatın “sözünüze binaen yazacaklarımı daha önce düşündüğümden daha uzun tutmam gerektiğine karar verdim. Artık ara vere vere okursunuz, inşallah=) Bayram bey anlatacaklarım ne kadar inandırıcı gelecek bilmiyorum, biliniz ki hiçbir ekleme yapmadan olduğu gibi dosdoğru anlatacağım. Kendimle ilgili olarak, 7-8 yaşlarındayken köyde anneannemin bahçesinde pırıl pırıl bir havada gökyüzünden yağmur gibi yağan, pırıl pırıl parlayan kuran harflerini görmem en güzel çocukluk anım olmuştu. Dakikalarca yağan harfleri avuçlarıma doldurmuştum. ve bu aynı günlerde birkaç kez daha tekrarlanmıştı. Yıllarca görmedim bir daha öyle birşey.(3 yıl önce bir kez daha gördüm ve çok mutlu oldum)

Bayram bey ben eğitim almış birisi değilim. Ortaokuldan sonra okumak kısmet olmadı. Hem fiziksel hem ruhsal olarak çok yorucu ve yıpratıcı bir hayatım oldu. Allah’ı ve tüm bu âlemi ve bizi neden yarattığını hep merak ettim. Çevremizdeki insanların inandıkları ve yaşadığı din bana pek mantıklı gelmiyordu. Hatta saçma buluyordum. Her şey böylesi bir mucizeyken, insanın dünyaya gelişindeki mucize ortadayken, Allah’ın meleklere insan için secde emri verdiği gerçekse, emaneti sadece insan yüklendiyse, böyle mi olmalıydı.

Günde 5 kere yat kalk. Bir ay aç kal. Vs. kuran bir mucizeyse, birçok meal okudum hiçbir mucizesini göremedim. Peygamberlerin hayatları. Biri kuyuya düşüyor, birini balık yutuyor, biri ateşe atılıyor vs. ve bazı ahlaki ve sosyal düzenlemeler. Mucize bunun neresinde diye sorgulamaya başladım.
Ben çok kitap okurum. Tüm bu yoğun hayatın içinde hep okuyup hep aradım Allah’ı. Bir şey olmalıydı. Bunların dışında bir gerçek, bir sır. İşte o zaman mucizeyle tanışabilirdim.

Bu kadar basit olmamalıydı. Bazı hocalara da sordum, bizi neden yarattı diye “bilinmekliğini diledi” den başka cevap alamadım. Bu cevap benim için yeterli değildi. Ve O’na yalvarmaya başladım; ‘’bilmek istiyorum seni,’’ diye. 20 yaşlarımda rüyalarda gördüklerim kısa süre içinde aynıyla çıkmaya başladı. Beni derinden üzenlerin kısa süre sonra misliyle üzüldüklerine şahit oldum.

Önceleri pek anlamadım. Asla beddua etme huyum yoktur. Sonra birkaç kez henüz uyumadığım halde, uykuyla uyanıklık arasındayken yataktan yükseldiğimi farkettim. Kısa bir süre sonrada kendimi başka yerlerde bulmaya başladım. Farklı bir zamanda, rüya diyeceğim ama güpegündüz yürürken buldum kendimi. Bir kez de başka bir yerde ve zamanda.

Hani şimdi gitsem oraya evleri, sokakları bilirim. Ama bunlar benim iradem dışında olan şeylerdi. Ve ben hala okuyor ve zihnimde birçok parçadan oluşan bir pazıl yapmaya çalışıyordum ve resim bir türlü çıkmıyordu. Uzay, karadelikler, Mısır piramitleri, Atlantis, İncil, kuran, ezoterizm vs. Birçok kitap. Doğru ilmeği bir bulsam çekicem diyordum, ama bulamıyordum.

Yıllarca dizi film gibi üç rüya gördüm. Birinde ben hep tahta kocaman bir gemiye gizlice biniyorum, muradım karşıya geçmek ama hep denizin yarısından sonra yakalanıyorum, asla denizi sonuna kadar geçemiyorum. Diğer rüyada oğlum dereye düşüyor, ben ardından atlıyorum, dalıyorum çıkıyorum suyun dibi bulanıyor ve ben oğlumun ne ölüsünü ne dirisini bulamıyorum. Diğer rüyamda hep bir cami avlusundayım. Öhö dememle bütün dişlerim öbek öbek avucuma dökülüyor. Kirli dişler. Ama hiç acı yok. Ve çok diş oluyor avucumda onlarca.

Bu üç rüyayı 7-8 yıl kadar sürekli gördüm ve dayanamayıp gidip akupunkturla rüya merkezimi kapattırıp 1,5 yıl kadar rahat uyudum. Doğrusu üzerimdeki zorlu koşullardan isyan ettiğim, Allah’a kafa tuttuğum, yoksun diye bağırdığım da olmadı değil. ‘’Varsan halimi görmüyor musun,’’ diyordum.

Sonra daha doğru kitaplara yönlenmeye başladım. ‘’İşte aradığım ilmik’’ diye düşünürken Münir Derman’ın kitaplarıyla tanışmam dönüm noktam oldu. Çok şey öğreniyorum kendisinden. Her gün dualarımdan eksik etmem, Allah kabul ederse.

Üç yıl oluyor gözümü yumduğumda kocaman ve harikulade güzel bir göz var gözümün önünde. Nereye yönelsem orada ve çok güzel bakıyor. Son aylarda o gözü balkonda akşamları gökyüzünde de görüyorum, normal gözle. Koskocaman. Ve çok güzel gözler. Gözlerim kapalı yatarken gece önce odamın tavanını görmeye başladım. Sonraları tavan yok oldu semayı görmeye başladım. İlkin çok şaşırdım, sonraları alıştım o pırıltıları izleyerek uyumaya.

Ve bir gezegen var, hep o gezegeni görüyorum. Ve yine mavi bir gökyüzü ve bembeyaz bulutlar, bulutların arkasında bir ışık var. Bulutlar bir çekilse ışığı görecem ama çekilmiyorlar. Ve bir dağ gördüm yine öyle gözlerim kapalı yatarken, çok büyük, üçgen şeklinde bir dağ, sapsarı altından, ışık vuruyor muhteşem parlıyordu.

Ve gözüm kapalıyken birçok yüz görüyorum, birçok insan yüzü. Bir maviliğin içinde, duman gibi ilkin, sonra hızlıca şekilleniyor, fotoğraf kadar net.ve tekrar duman gibi dağalıyor.her yaştan insan bunlar. Ekseri yetişkin. Ve genelde mutsuz, ezik insanlar. Bazen de daha çok o İngiliz asilzadeleri gibi süslü püslü adamlar beliriyor önümde. Bunları hep uyanıkken görüyorum.

İşte böyle bayram bey. Şu ana kadar şizofren teşhisi koymadığınız ümidiyle biraz daha yazıcam=). Namaz kılarken gözümü kapatıyorum. Mavi bir boşluğun içindeyim ve tarif edilemez bir hal. Secdeden kalkmak istemiyorum. Titreşimler önce minik minik başladı. Sonra zikir çekerken dilim damağıma geldiğinde oradan bir akım oluştuğunu farkettim. Sanki damağımda bir devre var. Sonraları her daim olmaya başladı.

Ve ben son birkaç yıldır iyi sıkılmamış musluk gibiyim. Sürekli ağlıyorum. Ne çok gözyaşım varmış bende şaştım kendime. Allah tan başka hiçbir şey düşünemiyorum ve düşünmekte istemiyorum. Her yerde, her an. Başka hiçbir şey yok. Ben dahi yokum. Yiyemiyorum, uyuyamıyorum. Okuyorum ve pazılda parçaları birleştirmeye çalışıyorum sürekli.

15-20 gün kadar önce henüz uykuya tam dalmamıştım, sağ baldırımın arka tarafı 4,5 kez kuvvetle seyirdi. Az sonra birinin tek eliyle iki ayak bileğimden tuttuğunu hissettim. Korkmadım ama gözlerimi de açamadım. Beni yataktan hafifçe yana doğru çekti, yere paralel bir şekilde sırt üstü boşlukta yatıyorum, gözlerim kapalı ama odayı görüyorum. Biraz panikledim ve beni tekrar yatağa bıraktı. Rahmani midir değil midir bilemedim. Okudum biraz kendime.
Birkaç gün geçmişti ki yatarken tekrar bacağım seğirdi.

Ve sakince beklemeye başladım. Ama çok uykum var. O elin ayak bileğimden tuttuğunu hissettim. Bir anda kendimi bir suyun içinde buldum dik duruyor. Beni ayaklarımdan tutuyor ve ben sırtım yere doğru yatay durumdayım onu göremiyorum. Nedendir bilmem ağzımı açıp bir şey demiyorum. Diyemiyorum belki de bil miyorum. Amma şuurum tamamen yerinde. Çok güzel bir suydu, tertemiz. Bazılarının çapı 50cm.bulan irili ufaklı hava kabarcıkları var içinde. Sanki bir hava koridoru vardı içinde. Şeffaf. Dimdik yukarı çıktık.

Çok derinmiş su bayağı çıktık. Sağımıza geniş bir kapı geldi. Kutu kutu bölmeler kareler var sanki içinde. Açmadık kapıyı içinden geçtik. Saydamdı sanki. İçeride aynı insan bedenine sahip ama cinsiyetsiz ve şeffaf insanlar gördüm. Giysileri yoktu. Zaten bakınca bulanık bir şekilde arkaları görünüyordu. Ama duman gibi değil, sanki onlarda su gibiydiler. Yoğunlardı. Karşıdaki masada birisi oturuyor ve önünde bir dolu evrak gibi bir şeyler dosyalıyordu sanki. Biri ayakta yürüyor ve sitemkâr bir şekilde bir şeyler söylüyordu. İşlerinin çokluğundan yakınıyor hissi uyandı bende. Hiçbirinin yüzünü göremedim. Sesleri erkek sesiydi. Beni tutan sola doğru yöneldi ve o masadaki kişiye üç kelimeden oluşan bir isim söyledi, benim için. Sadece ikinci kelimeyi hatırlıyorum. Semra. Çiftlik ağasının kızı diye de ekledi ve kaydetmesini söyledi.

Odanın arkasına dolaştık o merdivenlerden çıkıyordu bende boşlukta yatay bir şekilde gidiyordum onunla. Bir odaya girdik. Kendimi dikey buldum. Sol tarafımda onu gördüm. Sadece. Başında abartılı olmayan bir sarık vardı, siyah saçlı ve siyah gözlü, kirli sakallı 45 yaşlarında bir erkekti. Üç defa yüzü değişti. Her defasında farklı bir yüz gördüm ve bana yine gelicem, yine gelicem, yine gelicez dedi ve sanki buharlaştı. O da hafif şeffaftı zaten.

Bir anda kendimi suyun içinde aşağı inerken buldum. Aşağı indikçe daha ağır inmeye başladım ve o hava kabarcıklarının içine baktığımda her birinin içinde bizimkisi gibi dağlar denizler olan dünyalar vardı. Nihayet iniş bitti. Ama hala her yanım su. Karşımdaki kabarcıkların içlerine bakıp o dünyaları görmeye çalışıyordum ki bir kabarcığın içine girdim iradem dışında.

Denizin üzerinden geliyordum. Her yer, tüm doğa siyah beyazdı. Hiç renk yoktu. Ve karayı görünce evimi gördüm(benim evim denize yakın bayram bey, denizi balkondan izleyebiliyorum) ve yatağıma yumuşak bir şekilde düştüm sanki. Gözlerimi açtığımda vücudum çok yoğun titreşim altındaydı…

Birkaç gün önce feyste çok eski, çok sevdiğim bir dostumla sohbet ederken bana takıldı-hala varoluşun sırrını çözemedin mi, okumaya devam mı” diye. Bende kitaplardaki bazı bilgilerden bahsettim. ‘’Tuhaf şeyler oluyor, anlayamıyorum’’ dedim. Bana ardarda mesajlar yazmaya başladı. Ancak o mesajları kendisi asla yazamaz, kelimeleri ardarda getiremez. Hatta bilmez. ‘’Bunları sen yazmıyorsun Selda, sen yazamazsın, neler oluyor diye’’ yazdığımda; sadece “oku” diye yazdı.

Ve ben okumaya başladım. Sonra bittiğinde ‘’sen bunları nasıl yazdın’’ diye sordum. O da bana;’’ben yazmadım. Yazdıklarımı okuyorum ve hayretler içindeyim, bunları ben yazmadım. Ben bunları bilmiyorum ki’’dedi. ‘’Ama vücudumda müthiş bir haz hissetim,’’ diye de ekledi. Nasıl bir şeydir bu derken baktım, en üstten siliniyor. Kopyala yapıştırla aldım mesajları. İkisine yetişemedim. Onlar silindi. Ama birazda olsa hatırımdalar. Niye sildin diye sordum. Ben silmedim. Bilmiyorum. Hatırlamıyorum, dedi. Size o yazılanları aynen yazıyorum.

‘’Selda:
—Rabbine karşı daima edebi muhafaza et. Hadiselerin Cenab-ı Hakk’ın takdiriyle meydana geldiğini unutma. Arada vasıta olan ne varsa sadece birer izafi sebepten ibarettir. Bu söz kimin bilir misin.(işte tam burada konuştuğumun o olmadığını anladım)
ben:
–hayır bilmiyorum…
Selda:
–Halid-i Bağdadi hz…
Ben:
—henüz ondan okumadım.
Selda:
–Tasavvufsuz ilim atıldır. İlimsiz tasavvuf ise batıldır.
Bu ikisini cem eden âlim hakikate ulaşır.
İlim amellerin esası ve tashih edicisidir.
Amelsiz ilimde fayda olmadığı gibi ilimsiz amelde de fayda yoktur.
Mukallit azaptan korktuğu için günahlardan kaçınır. Gayesi cennettir.
Muhakkik günahkâr olmaktan korktuğu için haramlardan sakınır. Niyeti rıza, arzusu da cennettir. fatr suresi yirmi sekizinci ayet. En sevdiğim ilim…
Ben:
—hemen bakacağım o ayete…
Selda:
–ısrarla dilediğiniz halde dualarınızın gerçekleşmemesi sizi umutsuzluğa düşürmesin. Zira Allah duaların kabul olacağına dair söz vermiştir. Ancak bu sizin istediğiniz zaman değil, O’nun sizin için doğrusunu takdir ettiği zaman olacaktır.
Sonsuz varoluş, hassas bir hesap üzerine muhteşem bir ahenk içinde ilahi zaman geometrisi üzerine yaratılmıştır. Yıldızlar kâinatı kozmik seyahatlerinde yörüngelerinde anı, günü, hafta ve ayları, yıl ve yüzyılların takvimini mekân ve zamana her an yeni bir varoluşla sunmaktadır. Zaman ve mekân içinde yazılan bu satırlar kalemin ucundaki elektron uçuşmaları ile kozmik perdeyi dalgalandırır, zaman ipine sıkıca bağlayıp itina ile mekânın içine kaldırır…
Ne bilginler geldi, neler buldular,
Mumlar gibi dünya ya ışık saldılar.
Hangisi yarıp geçti bu karanlığı.
Birer masal söyleyip uykuya daldılar…

Ben:
—içinden geçtiğim su neydi, orası neresiydi.
Selda:
—Âlem-i Kebirin marifeti. Âlem-i kebir, cevahir ve arazdan ibarettir.
Yani araz ve cevahirin mecmuuna âlem denir. Âlem de iki kısma ayrılır. Âlem-i gayb, âlem-i şuhud. Ey hak talibi insan, ey irfanı, istidadı, meal-i idrake kabiliyetli ve insanlık sıfatına tam müdrik mahlûk! Bil ki sen âlem-i kebirin bir nüsha ve numunesisin; yani sen bir âlem-i sağirsin. Bu âlem-i kebirde her ne var ise, âlem-i sağirde mukabili vardır.

Ey insanoğlu; sen kendinin evvelini, ahirini, zahir ve batınını bilmiş ve anlamış olasın. Zira dünyaya gelmekten Murad kesb-i kemâl, seyr-i cemal içindir. Nefsi tezkiye edip, sonra marifetullah’a nail olmaktır.
Hadis-i kutside: “nefsini bilen rabbini bilir” buyurulur.’’Burada bitiyor.

Çünkü diğer ikisini kopyala yapıştır yapamadan silindi. Ama biraz hatırlıyorum. —az yeme, az uyuma, az konuşma, toplumdan uzak yaşamanın ricallerin ortak özellikleri olduğuyla ilgili bilgiler verdi ve bir şey daha yazdı
‘’.Allahın kitabında dedikleri haktır, doğrudur, kıyamet mutlaka kopacaktır. Bu dünya 3 kez kurulup bozulacaktır. Ve bu ilkidir.’’ şeklinde bir şeyler içeriyordu. Daha fazlasını hatırlayamıyorum. Çünkü o dil bana biraz ağır geliyor. Çok iyi anlayamıyorum…

İşte Bayram Bey.
Bilmiyorum neler düşünüyorsunuz. Ama ben sizi işte bu mesajların yazıldığı gece gördüm rüyamda. Öyle olmasa asla bunları ne size ne de bir başkasına söylemezdim.

Benim arkadaşım asla o cümleleri kuramaz. Aslında bende kuramam. Zaten kendisi de çok şaşkın. Ne oldu bilmiyorum diyor. İnanın kısmen fikrim olsa da neler oluyor ve ben ne yapmalı nasıl bir yol izlemeliyim bilmiyorum. Sizin söyleyeceklerinizi beklemek sanırım en doğrusu olacak. Çok yordum sizi bu uzun yazıyla.
Allah razı olsun. Hayırlı geceler.

Yazdıklarınızı okurken makinanın içine girecekmiş gibi yakınlaştığımı farkettim. Ben de vakti zamanında izahı, başkasına anlatması imkânsız çok hal yaşadım. Hocama bile anlatamadım. Çevremde aklı başında kimse olmadığından, ilimde irfanda, edepte uygun can bulamadığımdan, her şey bende kaldı.

Yaşadıklarımın bazıları yaşadıklarınıza benzese de size verilenler size özel. Bu yazıyı tekrar tekrar okuyacak inşaallah bölüm bölüm sizi tatmin edecek birşeyler yazmaya, mademki bizimle iletişim kurmanızı diledi, cenabı hak, sizi bizim terbiye edildiğimiz, efendimiz tarafından onaylı, tecrübelerimizle delilli yolumuzda, ümmeti Muhammed’e, insanlığın hidayetine vesile olacak zikirleri çekmeye ikna etmek için çaba sarf edeceğim.

Gönüller Rab Teâlâ’nın kudret elinde olduğuna göre, kalbinizin ikna olduklarına itiraz etmeyeceği inancıyla cesaretle yapacağım. Halid-i bağdad-i hz nin büyük bir Allah dostu olduğunu biliyorum. Kendisine atfedilen Hızır tezkirelerini okudum. Dil onun dili. O yazıyı size yazdıran, arkadaşınızın beynini dolayısı ile bütün iradesini bir süreliğine ödünç kullanan zat bana göre ta kendisi olabilir.

Bedenim yatakta kalmak şartıyla ruhumun gökyüzüne süzülüp dünyayı mavi nadide bir kolye yahut bilye gibi gördüğümde 25 yaşlarındaydım. O renk renk dalgalanan nur denizlerini gözüm açık ve kapalıyken görmeye başladığımda ise henüz beş altı yaşlarımdaydım. En çok yeşilin tonlarını görürdüm. Neden yeşil nurlarla eğitildiğimi otuzlu yaşlarıma gelince öğrendim. Ne olduğunu pek tabii ki kimseye söylemez, sormaz, ‘’belki de herkes benim gördüğümü görüyordur,’’ derdim.

Altı yaşlarında iken bulutların neden yağacakmış gibi yakınlaşıp, bazen birkaç damla bırakıp, sonra susamış onca mahlûkatı kandırır gibi yağmadan kaybolup gittiğini sorgulardım. Allah kullarını kandırmaz, alay etmez. Bunda bir hikmet olmalı derdim. Hikmetini 23 yaşımda hocamla tanıştığım ilk günlerde öğrendim.

Tayyi mekân diye bir şey olduğunu öğrenmiş, ileri derecede merak etmiştim. Hocama sorduğumda ‘’ben falan köy ile filan köy arasını, bir seferinde beş dk da aldım’’ der, sırrını müminlere zararı dokunan sakıncalı bir hikmet efali ile oluştuğu için saklardı. Hiç bir öğrencisine söylemeden de gitti beka âlemine.

Bir zaman geldi 90 kilometre uzağa an içinde gittim; Gittiğim yer, bildiğim yer, her şeyi bir bir tespit ettim, aklımı ‘’evet işte gördün; burası evin, burası kardeşinin dükkânı, şu da kız kardeşinin evi tamam mı’’ diyerek ayar ettikten sonra, an içinde geri yatağıma döndüm.

Benzeri daha neler; Açıkça melekler gördüm. Gönüllü ölümü kabullendiğim bir tecellide melek gelip apaçık benimle konuşarak uyardı. Uyarısı ile hikmet ilminin gereğini yaparak cenabı haktan hayat diledim, başka bir melek gelip (hayat meleği) hayat enerjisini bana yeniden yükledi. Vs. Bunlar dünyada sefaya, bir avuç insanın inancını artırmaya yarar. Ya hizmet. Milletine ve ümmete hizmetin değeri sayıya, ölçüye vurulabilir mi?

Bütün bunlar bize, size zikir ehline, allahın varlığını, birliğini, mana âlemini, cennetin ve cehennemin hak olduğunu, ölümle ölünmediğini ve cenabı hakkın beşeri akılla idrak edilemeyeceğini, zamanı gelinceye kadar verilenle yetinmek gerektiğini vb. daha binlerce gerçeğe kesin inanç ile inanmamız için lütfu ilahidir.
Neden bize… Allah’ı zikrettik. Hayatı sorguladık. Samimi olduk, bir de bunun için yaratılmıştık.

Sizin çocuk yaşta Allah’ın nurlarıyla kalbiniz aydınlatılmış. Bizde de çocukluktan eğitilmişiz. Her neyse, malesef ben de uzun yazıyorum. Aynı derdin dertlisiyiz, cenabı hakkın inşaallah garipleriyiz. İlk defa rahatça müşahedelerimden bazılarını anlatıyorum. Bu delilikse iki deli konuşmuş oluruz, kime ne. Ama esas. Hakikat… Bizim gördüğümüzden ölçüsüz ekberiyette Mevla’nın ilmi ve tecellileri var. Önemli olan bildiklerinizle ibadet ve taat ve insanlığa hizmet etmektir.

Siz dua ehli olmuşsunuz. ‘’İste vereyim kulum’’ denilmiş. Ama ne isteyeceğinizi nasıl isteyeceğinizi, niçin isteyeceğinizi bir rehberden öğrenmeniz gerekiyormuş. Galiba bağdadi mübarek sizi bize cenabı hakkın emriyle ve izniyle yönlendirmiş. İnşaallah bundan böyle biraz daha bu âlemin gereklerini, efendimizin sünneti olan insanlık için hidayet dileklerini yerine getiririz. Size yeniden yazacağım. Tabii sizde bize yazarsınız inşaalah.

Yazınızı yeniden yeniden okumam gerekiyor. Sizi heyecanla bekletmemek için bir de hislerim, hayretim zayıf düşmeden samimi yazmak için ikincili okumadan bunları yazdım. Siz bunu okurken ben de sizin gönderdiğinizi yeniden okuyacağım.

selam ve dua ile, yeniden yazmak umuduyla. Selam es selame. Hayırdır inşaallah. Görelim Mevla neyler neylerse güzel eyler. Selam efendimize, gelmiş geçmiş cümle peygamber, veli mümin ve âlimlere olsun ve inşaallah sizin ve bizim geçmişlerimize olsun.

xyz Teşekkür ederim. Sizin yorum ve tavsiyelerinizi bekleyeceğim. O güne kadar salavat ve dün önerdiğiniz zikri çekeceğim sadece. İnşallah doğru yapıyor olurum. Allah a emanet olunuz.

Hayırlı cumalar olsun. Salavattan ömrünüz oldukça asla vazgeçmeyiniz. Salavat öyle bir duadır ki hem efendimiz ve ailesi ile ashabına, gelmiş geçmiş cümle mümin ve Müslimlere hem de halen yaşayanlara ve gelecekte doğacaklara dua etmektir. ‘’Gale rabbi zidni ilma.’’ Ayeti ise inşaallah ilmi ledünden düzenli nasiplenmenize izin çıkaracaktır. Bundan böyle aklınıza düşecek her sorunun makul cevaplarını rabbim kendi nefsinizden ulaştıracaktır, inşaallah. Selam es selame

xyz Selam es selame kıymetli Ali ağbi, Sizin bulmak bana bayram sevinci yaşatmıştı, Bayram bey diye hitabetmiştim. Şu andan sonra islamın kapısından dualarınız, bilgi ve desteğinizle girmek nasip olsun ümidiyle Ali ağbi demek istedim. Terzi babanın yorumlarından ve okuduğum kitaplardaki tembihlerden, yanlış yapma korkusuyla ürkek oldum. Anlatmalı mıyım, bilemeyişim tamamen bunlardandı. Yoksa nasıl istiyorum anlatmayı bilseniz. Şimdi size herşeyi anlatırım artık.

Ah bilemezsiniz ağbi, bilmemek ne zor.41.günü tamamlayınca size tekrar yazıcam. Ama şimdide bunları yazmak istedim. Geceleri uzun zamandır az uyuyorum. Ama şu 15 günden beri uyumak değil, adeta ölüyorum. Başımı koyar koymaz uyuyorum. Ve 4 saatlik uykuda 8-10 kez uyanıyorum. Sanki bir düğmem var basıyolar uyuyorum, basıyorlar uyanıyorum. Her uyumamda bana ders anlatılıyor. Kur’an’daki bazı ayetler ya da bazı dini kelimelerin muhtevası vb.

Her uyandığımda hayretler içinde oluyorum ve ‘’muhteşem şeyler bunlar diyorum’’ ve istem dışı tekrar küt diye uyuyakalıyorum. Bu böyle devam ediyor. İşin ilginç tarafı sonra hiçbirini hatırlamıyorum. Tek hatırladığım çok değerli bilgilerdi. Ama neydi bilmiyorum. Yatarken başucuma kâğıt kalem bile aldım ama mümkün değil, düğmeye basılmış gibi uyuyakalıyorum. Eğer hatırlamak nasib olmuyorsa neden görüyorum bilmiyorum. Çok fazla ihtilaç alıyorum. Sizin verdiğiniz bilgileri tatbik ediyorum. İki gün önce sol küreğim seğirdi, dünden beri birkaç kez de sağ küreğim. Bu sabah göbeğimin altı seğiriyince açıp baktım bilgilere, gülümsedim. Sayenizde inşallah.

Sizi tanımadan önce secdedeyken muhteşem bir mavilik görüyordum. Parlement mavisi. Sonraları morlar da eklenmeye başladı. Öyle güzel ki, secdeden kalkmak mümkün değil. Sonra 2yada 3 kez secdedeyken iki elimin arası adeta bir pencere oldu, Masmavi, lacivert, gri bulutlar ve ardında aralardan vuran pırıl pırıl bir ışık vardı. Gözümden akan yaşları tahmin edersiniz sanırım. Son bir haftadır, hemen hemen her namazda görmeye başladım; Özellikle gece namazlarında. Hiç sabah olsun istemiyorum. Gündüz her defasında göremiyorum.

Ah kıymetli ağbim. Gece seccadeye durduğumda önce gri bir duman gibi birşey kaplıyor seccadenin üzerini. Sonra mavinin laciverte giden birçok tonu ve harika bir mor, deniz dalgası gibi, yavaş yavaş dalgalanıyor o renkler. Minik beyaz bir iki pırıltı oluyor bazan. Tam secde ettiğim yerde 20cm. Kadar bir çapta bir daire var. Işıl ışıl. Nasıl parlıyor, nasıl güzel. Bazen bir pinpon topu kadar olup sonra büyüyor, bazansa daha büyük görüyorum. O ışık seccadeye yansıyor. Seccadedeki işlemeler parlamaya başlıyor.

Başımı secdeye koyduğumda sanki kâinat karşımda; o yıldızlar, pırıltılar, bulutlar, hele o arkadan vuran beyaz parlak ışık. Şuan yazarken bile ağlıyorum. Ama bu sabah rükuya eğildiğimde de ilk kez önümde parlayan o beyaz ışıkları gördüm. Çok ağlıyorum ben abi. Doğrulamıyorum rükudan. Kalıyorum dakikalarca öyle. Utanıyorum dik konuma gelmekten. Hafif doğrulup varıyorum secdeye, oradan nasıl doğrulacağım. Bundan daha güzel birşey için ağlanamazmış, öğrendim. Ben hiç ağlayamayan, üzüldüğünde boğazı tıkanıp, ağlamak isteyip ağlayamayan biriydim. son 3 yıla kadar. Kıyamda kalıyorum dakikalarca, kendimi perliperişan, çaresiz, mahşer gününde hissediyorum, bazen.

Namazdan sonra zikrimi çekerken de görüyorum aynı şeyleri. Benim gibi basit, değersiz birine tenezzül etti, lütfetti. Bu ne demek, nasıl ağlamayayım. Bana değer verip sizi gösterdi. Bunları nasıl olduda bana nasip etti, abi, ben bunları nasıl hak edebilirim ki. Terzi babanın söylediklerini düşünüyorum. Vehim mi diyorum. Kendim mi varsıllaştırıyorum diyorum.

Abi ezan okunuyor, çıkıp balkondan dinliyorum sabah namazı okunuyor. Namazı kılıyorum. Bitiriyorum sonra yine okunuyor. Sonra fark ettim ilk ezanı sadece ben duyuyorum. Köyde okunan (ben merkeze yakın bir köyde oturuyorum) herkesin duyduğu ezan ikinci ezan oluyor.
24.ünde zikrim tamamlanıyor. O zaman tekrar yazıcam inşallah.
Allah’a emanet olunuz. Selamlar

“Yürü; bir göz bul gafletten hazar eyle; Bul da, kendinden kendine nazar eyle.” demiş hak ehli.. maşaallah işte sen o gözü bulanlardansın, hak bağına bağban olanlardansın.. o gördüğün nurlar.. yani gerçek bedenleri içindeki melekler.. yanılsama değil.. ancak secde güllerine nasip olan ikramlardır..

sen allah ve resulünü böylesine sever zikredersin de o seni sevip müjdelemiş, nuruyla nurlandırmış çok mu.. ağlaman gerektiğinde ağla ki günahla dolu dünyaya rahmet olsun o göz yaşların.. feleğin dönmeye devam etmesine sebep olasın.. ileride inşaallah gördüğün o nurlar beyaz ve yeşil ağırlıklı olacak.. cemale geçeceksin.. zümrüt yeşil ve yeşilin bin bir tonu ile tanışacaksın.

Yayınlanma tarihi: 19 Oca 2015, 15:22

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

  1. Ergün dedi ki:

    Soru sorup cevap alacak ehil birini bulamamak ne gariptir. Okunan yazılara bakınca anlatan yorumlayan yol gösteren var amaaaaa Herkes kendini saklar olmuş. Yokmu Allah (c.c.) rızası için elimizden tutacak biri.

    1. admin dedi ki:

      yardım bu şekilde olur. azizim kimse sana özel eğitim verecek kadar zaman zengini değildir.