İnsan zamanın Çocuğu (Hikmetli Mektuplar 17)

20.01.2021
307
İnsan zamanın Çocuğu (Hikmetli Mektuplar 17)

İnsan zamanın Çocuğu

Rabbime Sizi tanıma fırsatını bana verdiği için ne kadar şükrettim bilemezsiniz. Dün işten izin alıp çıktım, kendime yer bulamıyordum, uzaklaşmak istedim, tabi, nereye kadar… Sizden mesaj geldiğini görünce, kenarda park edip okudum, İnşirah suresi gibi, kelimeleriniz kalbime teker teker indi, sesinizi duyuyordum sanki huzurlu, sakin, zaman ötesi…

Sayenizde haksızlığa uğradığını zanneden nefsimden sıyrılıp, kendimi kocaman bir sistemin içinde gördüm. Açıkçası sizin aracılığınızla bana doğru yolu Rabbimin gösterdiği için çok mutlu hissettim. Bu gerçekten çok büyük bir lütuf, çok büyük… Şükürler olsun.

Batın ve zahir… Zaman spirali içinde batına ektiğim zehirli tohumlar, hayat enerjimden beslenerek önüme çıktı, dün de dikenlerine basmış oldum… Ne kadar ilginç bir sistemin içindeyiz, hocam, bir insanın günahlarının karşılığını alması diğer birinin günahı olabiliyor, zaman içinde karşılığını alacağı veya aldığı… İnsanların bir biri ile sınanması da ne kadar ilginç bir durum, özellikle yakınları ile sınanması, batın ve zahir arasında geçişler… Tecelliler…

Namazlarıma ve sağ devrine devam ediyorum, hocam, seğirmelerim de fazla oluyor. Yanlış yorumlamaktan korktuğumdan, dikkat etmiyordum. Dün gece de fazla oldu, notlarınıza bakarak, duaları okumaya çalıştım, doğru şekilde yaptım mı, bilemiyorum, özellikle, parmağı depreştirmenin nasıl yapılacağını – bir duada tek hareket mi, sürekli hareket ettirerek mi, cevabını bulamadım. Yardımcı olursanız mutlu olurum. Bu seğirmeler o kadar belirgin ki, sayabiliyorum onları: bir, iki, üç… Ara… Yine bir, iki… Mors alfabesi gibi, bir çözebilsem… Beynim hassas bir alıcı gibi, zaman içinde olacakların sinyallerini alarak, onları vücut ekranında yansıtıyor demek ki…

“Ya Latifun” esması ile ektiğim zehirli tohumları temizlemeye çalışıyorum gönül bahçemden… Her gün daha da aydınlanıyor. Acizlikten kurtuldum. Huzura kavuştum. Namazı mutlu olarak da kılabiliyormuşum. Şükürler olsun. Mutlu olabiliyormuşum ben de. Bu durum, hocam, nefsimi de etkiliyor, şımarıyor, hayati şeylere önem vermeye başlıyor, kendine pay çıkarıyor, sizin ifadenizle. La havle ve lâ kuvvete illa billahi aliyyül aziym. Sanırım oruç tutmam lazım. Anladığım, bu yükseliş, çift taraflı olup, hem kalbin, hem nefsindir. Belki de bu yüzden gizlendi bu ilimler. Güç, hem iyiye, hem kötüye hizmet edebildiği gibi… Bir bıçak cerrahın elinde hayat verici, katilin elinde hayat alıcı olduğu misali…

Yıllar önce, küçük çocuğumla evde oturduğum dönemde, Arapça kurslarına başlamıştım, duaları anlamak üzere. Arapça grameri temellerini almış oldum. O dönemde dini bana anlatan biri olsun çok isterdim, Allah’a “bir hocam olsun” diye dua ettim. Anladıkları kadar anlatanlar vardı tabi, ama yeterli değildi… Ayrıca, şüpheci, eleştiren, güvenmeyen yapımdan dolayı da bunun olabileceğine pek inanmasam da, gözüm kapalı inanabileceğim bir hocam olsun isteği vardı, çok güçlü istekti bu… “Rabbim o duamı şimdi mi kabul etti…” diyorum, Sizin yazılarınızı ezberlemek istercesine okuyorum, yeşil ışıkta olduğunuzu görünce içime huzur doluyor, hocam. İyi ki varsınız ve iyi ki sizi tanıdım.
Şükürler olsun.

Tecelliler konusunda da bazı tecrübelerim varmış hocam. Anlatmak geliyor içimden. Hamileliğimin ortasında işten çıkarılmıştım. Yabancı ortam, evde oturmam işkence gibi… Eşime dedim ki, arıcılık yapacağım. O zamanlar eşimin ailesi ile aynı evde üst katta iki odada oturuyoruz, evimizin temelini atmıştık aynı zamanda. Herkes güldü tabi. Ne arısı. Ben gidip arıcı kıyafet ve körük aldım, herkesin göreceği bir yere koydum. Gören herkes bu da ne diye körüğe bakıyor, inceliyor, ben de, eh işte, arıcılık yapacağız da, diyordum.

Acaba neye güvendim? Nasıl olduysa tam o hafta belediyede arıcılık kursu açılıyor ve ilginç olanı, eşimin işyeri duruşa geçiyor, mecbur tatile çıkıyor eşim. İkimiz de kursa yazılıyoruz. Arıcılık kursunda tek bayanım, çoğu hacı amcalardı tabi… Sertifikamızı aldık, tek bir kovan aldık ve onu evden uzakta olan bahçeye koyduk. Allah’ın hikmeti, o sene, kızımın doğduğu sene, tek kovandan inanılmaz bal aldık hocam.

Yardımcımız olan arıcı Ahmet amca “Bayan eli değince öyle olur” derdi. Size çok benziyor kendisi. İşte o aldığımız balların bir kısmını akrabadan biri alıp para karşılığı birilerine vermiş. Yapacak bir şey yok, ama hocam, içimden bir sızı geçti ve o sızı, boşuna değilmiş. O gün içinde balarısının biri geliyor, o kişinin sağ el avucunu öyle bir sokuyor ki, eli kocaman şişiyor. Tecellinin böyle hızlısı da olurmuş, balarısı !… İçimdeki o sızı herhalde, diyorum, akseleratör gibi, süreç etkileşimi hızlandırdı belki… Balarısı… Nasıl yaptın bunu

Diğer bir olay tekrar işe başladığımda oldu hocam. Çalışırken herkes gibi bir sürü borcun altına girdik, o sırada da eski bir araba aldık, maaşımda o araba için kurban kestireceğim diye adak adadım. Maaş günüm geldiğinde, öğlen arası borç harç ödemeye çıktım ve hepsini harcamış oldum. Adağımı yerine getiremeyecektim. Günlerden Cuma idi. İşyerine dönüşte virajı alamadım ve kaza yaptım. Öyle ki, araba yerinden kıpırdamadı, çekici ile aldırdık. Aynı günde, yaptığımın karşılığını aldım gibi hissettim…

Anadilimde bir atasözü vardır, “insanın inanmayacağı şeyi, gerçek olsa da, anlatma” diye. Bu yeni işyerine geçişim de, aslında Türkiye’ye gelişim de bir mucize aslında. John Kehoe adında araştırmacı bir yazarın insanlardan uzakta yıllarca kalarak yazdığı ‘Mind Power’ adında kitabındaki teknikleri uygulamıştım zamanında. Sonradan içindeki ilkelerin İslamî yaklaşım ve hadislerle çok örtüştüğünü gördüm.

Derler ya ‘Aklın yolu bir’ diye. Dualarda istikrar, düşüncelerin kontrolü, devamlılık, bunlarla ilgili hatıra defterimde not aldığım paraleller de var. … Eşimi dediğiniz açıklamalar çerçevesinde affettim. Affetmek ne zordur… Affetmek, haksızlığa uğradığını zanneden nefsin zehirli tohumları tekrardan ekerek yeni tecellilere sebep olmasını önlemektir, kökten çözümdür… Affetmek, kötü tecellilerin kör döngüsünü çözerek, noktalamaktır. Sayenizde affetmeyi de öğreniyorum hocam.

Dünkü desteğiniz için sayısız teşekkürlerimi iletiyorum, hocam. Ellerinizden öpüyorum, dualarımla kalıyorum.

Hacı Ali Bayram – el cevap; Selam es selame; Ne güzel bir ifade tarzınız var mâşâAllah… Nasıl da inci tanelerinden tespih yapar gibi dizdiniz kelimeleri. Ne güzel ifade ettiniz, düşünce ve duygularınızı… Allah razı olsun… Beraberliğimizi ve bizden size, sizden bize ulaşanları inşaAllah asla nefislerimize vermeyelim. “La havle vela kuvvete illa billahül aliyyül azım” demeyi unutmayalım… Her şey Allah’ın takdiri, iyi niyetlerimizin ve yine Mevla’mızın izniyle edebildiğimiz küçük dileklerimizin tezahürüdür.

İnşaAllah karşılıklı etkileşimimiz henüz yeni başladı… Kolaylaşan namazlarınız, değişen duygu ve düşünceleriniz, zikirde aldığınız mesafeler umulur ki sizi Allah dostlarının defterine silinmemek üzere yazar da ileride ümmet-i Muhammed’e, akl-ı selimin hâkim olduğu bir dünya hayatının tecellisine katkınız olur… Dua erlerinden olursunuz.

İnsan, çoğunlukla içinde bulunduğu şartların çocuğu oluyor maalesef… Dünyevi ihtiyaçlarını karşılamakla geçiriyor zamanının çoğunu ve bu uğurda tüketiyor, bitmez tükenmez sanılan gençlik enerjisini. Deccaliyet çağının zehirlediği zihinlerimize çevremizden yanlış inançlar yer ediyor… Edindiğimiz konumuna terfi ettirdiğimiz yanlış inançlar da bize yanlış rotalar çizerek sonu hüsran menzillere götürüyor… Bu yanlış inançların en başında olabildiğince dünya varlığı biriktirmek gerektiğine inanmamız…

Hâlbuki hayatımızın ebediyet karşısında adından bahsetmeye bile değmeyecek kadar kısa bir zaman dilimini burada yaşıyoruz… Ebediyetten geldik ebediyete döneceğiz… İlle de öleceğiz ve geldiğimiz merciiye geri iade edileceğiz… Tıpkı devasa yıldızların, gezegenlerin ve dünyamızın başladığı yere dönen yörüngeleri gibi…

Yanlış inançlarımızı değiştirmenin dışında gidişimizi değiştirecek başka bir çözüm yok… İnançlarımız, bilgisayarın iletişim sistemleri veya iş gören programları gibi diktatördürler. Hangi veriyi girersek girelim, bildiği gibi işleyip, her zaman verdiği sonucu tekraren veriyor… Değişken, farklı bir işlem istiyorsak, hedef değiştiriyorsak yani, eski programı, işletim sistemini ilk önce değiştirmemiz gerekiyor…

Dünya odaklı inançlarınızı yenilemezseniz sınırsız zenginlikteki yeni yeni amaçları en çekici güdülemelerle size alternatif olarak sunacak, sizi oyalamaya ve zamanınızı, enerjinizi tüketmeye devam edecektir… Biraz gayretle hedefinizi ebedi hayata dönük yaşamaya yönlendirecek inançlar geliştirmeliyiz…

İşte bunun yolu, doğru metotlarla, doğru zamanlarda, doğru efâllerle, doğru esmaları zikrederek aklın ve gönlün parlatılmasıdır… Zikirlerle aydınlatılıp, beynin yeni nöron bağlantılarını artırmaktır… Daha geniş bakış açılarına sahip olmak, hayata davet edilişimizin hikmetlerini ve yaratanın kudret ve kuvvetlerini anlamaya çalışarak,

Kur’an-ı Kerim’in rehberliğine nefsimizi razı etmektir… O muazzam Allah öğretisini, peygamberimizin arı duru öğreticiliğinden faydalanarak baştan sona tahsil etmeye çalışmaktır. Bunun yolunun namazdan, oruçtan, zikirden ve diğer farzlardan geçtiğini biliyoruz. Haramların cehenneme, zehir odalarına açılan kapılar, pencereler, delik dırsıklar olduğunu öğrenip sakınmaktır.

İnşaAllah vaktiniz “ZİKİR ve ADABI” yazımızda belirttiğimiz şekilde ibadet etmenize izin verir… Namaz vakitlerinin kuşluk ve gece namazları ile yediye çıkarılması çok önemli… Ve enfüsi ve afaki tehlikelerden korunmak için sağ devri bir hakikat kimyasıdır… Mekke’nin müşrikleri bile Kâbe’ye her sabah uğrar, en az bir devir (tavafı) yapar sonra işlerine giderlerdi…

Kesin delillerle biliyorlardı ki bu devir onların işlerinin yolunda gitmesine sebepti… Yani büyükler tecrübeyle sabit bir ilim olarak küçükleri bu işe zorlarlar, çocuklarını yanlarında götürürlerdi… Efâl bahsinde, sağ el işaret parmağının sürekli depreştiğini, dua bitinceye kadar hareketin devam etmesi gerektiğini yazdığımı sanıyorum… Acaba bir atlama mı var… Yazıya geri dönüp bakacağım… Ama gönlüm yazıldığını söylüyor… Duanın kabul şartlarından birisi kelam (dua-esma) söylenirken doğru hareket yani efâl yapılmasıdır…

İnsan ilahidir, hakikat kimyasıdır…
Sağ yanımız Allah’ın cemâlini – cennetini,
Sol yanımız cehennemi – celâlullâhı temsil eder…

Sağ el Cebrail’i temsildir… Sol Mikail’i… Sağ ayak Azrail’i ve sol ayak İsrafil aleyhisselâmları temsildir… Bunun gibi vücudun diğer azaları da başka ilahi rumuzları, alanları temsil eder…

Sol el hareketini ve sol ayakla yürümeye başlamayı Efendimiz aleyhisselâm yasaklamıştır…

Çok uzun yazdım.
Bazılarını çok beklettim…
Zamanla yeniden görüşürüz inşaAllah…
Selam es selame

Hayırlı günler hocam. Evet, insan – zamanın çocuğu, haklısınız. İşletim sistemimiz de başarı odaklı, kendini kanıtlama, özellikle anne – baba gözünde kendini ispatlama odaklı…

Öyle programlanmışız. Ve ben de, hem fizik, hem ruh olarak aşırı hassas yapımı kırarak, kendime acı vererek, kendimi ispatlamaya çalıştım hayatta. Zordu hocam, gerçekten kendi kapasitemi eğitim ve iş için çok zorladım. Başarabildim mi? Hayır tabi. Ailemin beklentilerini de yerine getirmiş değilim. Kaçtım. Sanırım doğduğum yerden çıkmadan orada sakin bir hayat sürmem gerekirdi. Ne diye çırpındım ki? Otuz yaşıma geldim ve ancak hayatım bir rota tutmuş gibi oldu. Üzerime aldığım hayati yükleri ancak dengeleştirebilmiş durumdayım. Ama doğru mu bu çabalarım? Bunun cevabını bilemiyorum…

Aslında, her şeyi bırakıp, İlahiyat Fakültesinde okumayı, manevi âlemde yaşamayı isterdim…

Ama hocam, eşimle birlikte hiçbir desteksiz tam bir sıfırdan bir hayat kurduk. En temel şeylerdi hedeflediğimiz. Çocuğumun da geleceğini, zaman şartlarına uygun kaliteli eğitim almasını isterdim, tüm çabalarım bu yönde. Bu da maddi bir çaba istiyor, hocam, enerji ve zaman istiyor. Siz benden daha iyi bilirsiniz.

Eski işyerimde namaz kılmam imkânsızdı. Yeni işyerimde ortam çok farklı, mescit var. Engel yok namaz için, yeter ki işler aksamasın. Gerçi son zaman işime de odaklanamıyorum, başlarda süren rekabetten artık tamamen çekildim, ne olursa olsun düşüncesindeyim. Hayırlısı olsun…

Gece sizin tavsiye ettiğiniz şekilde dua edip teheccüd namazına uyanmayı niyetlenerek yattım. Uyandığımda saat 02.51 idi. Kalkıp namazı kıldım, “Ya Latıyfun…” esmasını çektim. Sizin Azize hanımla yazışmalarınızı okudum. Azize hanım maneviyat âleminden sesleniyor, uzak mı, hayır, o kadar yakın ki, sanki yanımda uzun yıllardır yaşayan komşum gibi yakın… Ona sarıldım duygularımla… Ağlamamak elde değil, hele babasını anlatan birkaç cümle, sadece saf, pas parlak bir gerçekten başka bir şey değil. Kirden uzak, gereksiz amellerden ve çırpınışlardan, gereksiz korkulardan, arzulardan uzak… Sadece öz… Sadece tek algı… Duru ve pak… Uzatmadan, size her şey için, güzel paylaşımlarınız için teşekkürlerimi sunuyorum. Allah’ın nuru üzerinizde olsun. Ellerinizden öpüyorum. Dualarımla.

Hayırlı günler azizim. Her şeyin başı iyi niyet ve samimiyet… Rabbimiz bize şah damarımızdan yakın ya… Gerisi teferruat… Öyle hallere şahit olduk ki, gerçekten “niyet hayır akıbet hayır” olduğunu gördük. Gayretlerinizde Rabbim yar ve yardımcınız olsun… Zaman pek çok derdin ilacıdır…

Rutin dönüşlerin oluşturduğu gün/geceden öte, Ölümüne yol alan güneşin Bir başka yörüngesi daha var. / biliyorsun…
Bu yörünge sayesinde Sayısız yıldızın etkisinden süratle uzaklaşırken, Sayısız yeni yıldızın etkisine girer çılgın bir hızla.
Şen üstüne şen yaşatır sabi sübyan teslimiyetinde Çocukları misali muti gezegenlerine… On iki içinden yegâne hayat kaynağı dünyaya ve sakinlerine… Sana bana ona… “Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler” buyurmuş felekler üzerine serip postu bu gerçekliği fark eden bir Allah dostu… Ve Günübirlik işlerimizi Hakk rızasına samimiyetle yapıp, dualarımızı edip, tevekkül etmemizi önermiş Mevla’mız. Selam sizin şahsınızda bütün Hakk dostlarının üzerine olsun. Selam es selame

Yayınlanma tarihi: 1 Şub 2015, 02:21

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.